SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; YAZAR İÇİN YAZIN DERGİSİ ZORUNLULUK…

YAZAR İÇİN YAZIN DERGİSİ ZORUNLULUK…

M.Sadık Aslankara
(10.9.2020 YAZISIDIR.)

Mehmet Erte, Varlık’ın Ağustos sayısında (2020), “Editörden” başlığıyla şu notu düşmüş:

“Bugün sosyal medyada biçimlenen popüler kültürün belirlediği ‘beğeni’ standartlarına karşı edebî ölçütleri, sanatı, felsefeyi savunacaksak dergiler bizim kalemiz. Tabii ki edebiyat tarihini imajlar dizisine indirgeyip donduran, adeta karikatürize eden popüler kültür ürünü dergilerden bahsetmiyoruz. … [A]klı başında olan herkes için hâlâ edebiyata katılmanın, bir şeyler üretmenin ve yayımlamanın yolu Varlık gibi edebiyat dergileri.”

“Dergiler bizim kalemiz dedik… (…) Edebiyatı yaşatacak olan eleştiri kültürüdür ve o da dergilerle varlığını sürdürür.”

Doğru söze ne denebilir?

Mehmet Erte, yerden göğe haklı.

Konunun bir başka yanına değineyim istiyorum kendi payıma. Son sıralar okuduğum Arife Kalender’in Bir Kadın Bir Zaman (Hayal, 2020) adlı ilk romanında altmış yıl öncesinin Varlık dergisiyle ilgili satırlara rastlayınca, işte o an Mehmet Erte’nin yukarıdaki satırları geçti usumdan.

Arife, yapıtın bir yerinde roman kişisine şunları söyletiyor:

“İletişim araçlarının birçoğu o günlerde yoktu. Şehirde tek tük kitabevi ya da gazete bayii vardı. Dergiler, mecmualar oraya gelirdi. Orta ikinci sınıftaki Türkçe öğretmenimiz Hasan Başyurt, bir iki kez sınıfa Varlık, Türk Dili dergilerinden getirmişti. Sanırım ilk gördüğüm dergiler de onlardı. Varlık daha büyük boyutlarda çıkıyor, kapağında karakalem çizilmiş motifler oluyordu. İçinde çeşitli yazılar ve adlar vardı. İlk dikkatimi çeken Dağlarca’nın kısacık ‘Bayrak’ şiiri olmuştu. O kitap ve okuma ortamının yoksunluğunda, bu dergilerin bana geniş bir dünyanın kapılarını açacağını bilemezdim. Ama onları bağrıma basarak taşırken bile kendimi ayrıcalıklı hissettiğimi, ellerimde değerli bir şey taşıdığımı duyumsuyordum. Sanırım imzalar arasında edebiyatımızın temel taşı olanlar da vardı, bir iki sayı görünüp kaybolanlar da.”

“Evime ilk giren dergi Yaşar Nabi Nayır’ın çıkardığı Varlık Dergisidir. Her ay yolunu gözler, içindeki şiir ve yazıları defalarca okurdum.”

“Edebiyat denen şeyin doyumsuz tadına o günlerde vardım. İçimde okumaya doymayan kitap canavarı o dönemde yaşamaya başladı.” (32, 33)

 

Kuşkusuz ülkemizde Arife’nin örneklediğine benzer nitelikte, yanarca olup yol göstermeyi sürdüren öğretmen yok değil, ancak bunların gün günden azaldığını da itiraf etmekten kaçınmayalım derim.

Öte yandan gözünü Varlık’la açan bir kuşağın da, yine aynı şekilde derginin hâlâ sürdürümcüsü, okuru olduğunu kestirmek güç değil. Pek çok adın, ilk şiiri, öyküsü, yazısıyla Varlık’ta görünmekten büyük onur duyduğunu da biliyoruz ayrıca. Öyle çok anı yazısı var ki Varlık’la ilgili, hemen her yazarın bir biçimde yolu kesişiyor onunla. Bu yanıyla dergiyi sahiplenmiş Anadolu’nun ücrasında tek tük de kalsa kitabevleri bulunduğu da kestirilebilir öte yandan.

Ne var ki bütün bunların yanında asıl genç kuşakların dergi konusundaki duyarlığı, tutumu ve tabii davranış biçimi ilgilendiriyor bizi daha çok. Bizde edebiyat sosyolojisi alanında çalışmaların yetersiz kaldığı söylenir hep. Bilmiyorum okurlar, yazarlar ve edebiyat dergileri arasındaki bağa, ilişkilere dönük ne ölçüde araştırma, ölçümleme, deney yapıldı, varsa bile bunların yeterli olmadığı açık demek ki. Özellikle de gençlerin yazın dergilerine dönük ilgisinin mutlaka mercek altına alınması zorunlu.

Baştan bu yana farklı kentlerde katıldığım kimi etkinliklerde, ayaküstü benimle tanışıp görüşmek, konuşmak isteyen gençlerle konuşurken konuyu bir yerden çevirip dergilere getiririm mutlaka. Sizi şaşırtmasın, öykü yazan ama öykü dergilerinden herhangi birini tanımamış hatta adını duymamış gençlerle de karşılaştım ben. Diyeceğim, “yazın dergisi” olgusuna bakış, yaklaşım bağlamında azımsanmayacak genç yazarla yazar adayında gerek birikim gerekse bilinç yönünden bir zafiyet gözlenmesi olası bana göre.

Herhangi yazın dergisini, kendi çıkışı için basamak olarak kullananla onu yazarlığın zorunlu eşiği bağlamında alanların ayrılması gerekiyor ilkin. Genç insandaki bu algının önünün kesilmesi gerekiyor. Yazın dergisi, gençlerin ilk ürünlerinin yayımlanacağı bir basamak, evet, elbette doğru bu, ama yalnızca bundan ibaret değil ki dergi.

Yazın kültürünün, yazınsal duyarlığın ilk kilometresinde tanışılması zorunlu uğrak bu; yazın dergisi kültürü! Yeme içme, giyinme, cinsellik, yaşama vb. nasıl birer kültüre dönüşüyorsa yazın dergileri de gençlerde kültür oluşturabilmeli, çözüm bu bana göre.

Yazar ya da yazar adayı genç, yazın dergisinin yalnız kendi ürününün yayımlandığı sayısını alıyor, kendi imzası dışında hiçir şeyle ilgilenmiyor, dergide nelerin yer aldığına bakmıyorsa, kitabevlerinde dergilerin yalapşap sayfalarını çeviriyor, ekonomik durumu elverdiği halde satın almadan çıkıp gidiyorsa, yazın dergileri aracılığıyla yalnızca kendi takibini yapıp ötekilere sırt dönüyorsa orada sorun var demektir.

Nasıl ki okuma edimi için bir okuma kültürü kazanmak zorunluysa yazın dergilerini izlemek, onların sürekli izleyicisi olmak da kültür gerektiriyor.

Yoksa işimiz zor, hem de çok zor! Hele yaşanılan karantina döneminde hemen herkesin sanal âlemde yayıncılığa soyunduğu bir aşamada bunun kültürünü edinmiş en çok dört-beş binlik tirajda gezinen dergi okurlarının yazın dergilerini kurtaracağını ummak yalnızca bir boş hayal olarak kalacaktır.