ÖYKÜ KİTAPLIĞI M.S.Aslankara; Sevtap Yıldız’dan Taşraya Giriş; ‘Ne Mutlu Apartmanı’

SEVTAP AYYILDIZ’DAN TAŞRAYA GİRİŞ: “NE MUTLU APARTMANI”…

M.Sadık Aslankara

Sevtap Ayyıldız’ın üçüncü öykü kitabı, Ne Mutlu Apartmanı (İndie, 2020) adını taşıyor. Ne var ki ben Sevtap’ın öykülerini ilk kez okuyorum.

Başlığa aldığım “Taşraya Giriş” deyişinin açılımını getirmem gerekiyor ilkin.

Öykülerde “taşralılık” özel olarak vurgulanıyor değil, ancak büyük de olsa kent taşrasında herkesin birbirine teyellendiği apartmanda, buna özgülenen yaşam akışında çözümsüz hatta umarsız kalmış yoksul, yoksun ailelerle semt sakini ötekilerin, esnafla zanaatçının içlidışlı dokusu, taşralılık tabanına dönük bir açılım da getiriyor ister istemez.

Gerçekten kitapta yer alan on sekiz öykünün tümünde de, bir apartmanda soluksuz sıkışıp kalmış insanların taşra yaşamından süzülen portreler geliyor önümüze. Bu açıdan havasız, özgürlüksüz yaşamaya koşullandığı için boğulup solmaya yüz tutmuş bu insanlar, taşra cenderesinde görece birbirinin işkencecisine de dönüşüyor aynı zamanda.

Apartmanda kendi öznel koşullarıyla yaşama çabasına girmiş bu insanlar, ağır bir örtü halinde üzerlerine sinen hâkim mahalle baskısı altında görece ezilirken, insanlara özgürmüş duygusu pompalanan örtük taşralılık da iyiden iyiye ağırlığını koyuyor. Nitekim kimilerinin dışlandığı, dışlayanların, kendilerini ayırıp ötekilere dönük “deliler apartmanı” (40) yakıştırması getirmesi de bunu gösteriyor zaten.

Öte yandan devletin işten çıkarma, yoksullaştırma gibisinden ötekileştirici tutumu da sezdiriliyor öykülerde, hatta yetmiyor, her biri birbirinin gözcüsüne, denetçisiyle bekçisine dönüşüp kendileri de âdeta taşralılık kavrayışını sürdürmeye yeminli birer taşra milisi olup çıkıyor. Sonuçta bu zorlayıcı tutum, apartmanı, taşranın işkencehanesine dönüştürüyor da diyebiliriz. “Tavırlarında bir ömür kaderine razı gelmiş insanların vakarı” (36) olsa da her birinde.

İşte Sevtap’ın verimlerinde dikkatimi çeken bir yan taşralılık sorunsalını, bütün boyutları, uzanımlarıyla birlikte öykü evrenlerine taşımasıysa, öteki de bu metinlerin bağlamlı öykü olarak yapıta yerleştirilmesinde yazarın yaklaşımı, bunu işleme kavrayışı.

Biraz da bunun üzerinde duralım. Sinemada, tiyatroda, edebiyatta örneğine çokça rastladığımız, geçmişte “aile evi” biçimiyle yaşanan olgunun, bu kez apartman kılıfına bürünmüş halde yeniden önümüze gelmesi, her dairenin, bir başka daire için “tehdit” algısına yol açması, öykülerdeki baskın izleği gösteriyor somut biçimde.

Buna karşın önemli bir nokta; aynı apartman bağlamında yer aldığı halde anlatının romandaki kapsayıcı dil-mantık iğvasına kendini kaptırmayıp öykünün kapsanık dil-mantık temelinden kopmaması, öyküsel dokuya herhangi zarar getirmemesi. Bana kalırsa hüner burada. Peki, nasıl bir hüner bu, ne söylenebilir bu konuda?

Örneklemek amacıyla benzer yapıda öykü verimleri olarak B.Nihan Eren’in Hayal Otel (YKY, 2020), Başak Baysallı’nın Fresko Apartmanı (Everest, 2020) adlı yapıtlarını alabiliriz. Öykülerde kimi ayrıntılara dönük yüklenen zorunluluk bağıyla, andığım iki yapıt enikonu roman türünü çağrıştırabildiği halde Sevtap, öykülere bu tür ayrıntılarda zorunluluk kayışı yüklemiyor, okunan öyküde kalıyor ayrıntılar. Bu da verimlerin öykü bağlarını güçlendirip, roman yanılsamasından uzaklaştırıyor metni.

Yazar, örtüklüğü, eksiltiyi öykülerine ustalıkla yayıyor, yerleştirdiği ayrıntıları işlevsellik paydasında dağıtıp topluyor. Ne ki sözdizimlerinde, yalınlaştırmada, sözcük seçiminde doğrusu ya, daha özenli olmasını beklerdim kendisinden.

Yine de kaynayan taşra kazanını göstermeyi bilen başarısıyla Ne Mutlu Apartmanı, dikkat çekici bir öyküler toplamı kanımca.