DENİZLİ TİYATROSU BELGELİĞİ; M.S.Aslankara; DE-Tİ ‘YE CANINDAN CAN KATANLAR

DE-Tİ’YE CANINDAN CAN KATANLAR…

M.Sadık Aslankara
(29.7.2021 YAZISIDIR.)

Metin Erksan, “Rejimantasyon tekeldir,” deyip ekler, “Reji koltuğunda oturan bensem, benim sözüm dinlenecek demektir bu.”

Metin Erksan’dan kalkarak bunu çizgiselleştirip karikatürünü çıkarmak amacıyla kendim için söylemiş olayım.

Hemen ardından şunu eklemek koşuluyla: Sanat, kültür politikası açısından kurucusu, yöneticisi, uygulayıcısı olarak adım, DE-Tİ adıyla en önde görünse de kendi canlarından can katan kimileri olmasaydı eğer, Anadolu’nun ve kent tiyatrolarının özgün örneği, rol modeli olarak DE-Tİ’nin süreğenlik göstermesi de olanaksızlaşırdı herhalde.

Hayır, Volkan Beşek, sırtlandığı Genel Koordinatörlük sorumluluğuyla topluluğun ayakta durmasını sağlamak konusunda, birlikte çıktığımız bu yolculukta bir an tereddüt etmezdi elbette, ama tiyatromuzun bütün Türkiye’de kendine özgü yer edinmesini de kolayına başaramazdık sanıyorum.

O halde, tıpkı on yıllar önce hep söylediğim üzere, kırk yıl sonra bir kez daha söylemem gerekir ki; canlarından DE-Tİ’ye can katanlar olmasaydı, evet tohum çatlar, boy da verirdi ama bunun ulu bir ağaca dönüşmesi olanaksızlaşırdı görece bile olsa.

Aradan bunca zaman geçtikten sonra, aramızdan ayrılanlar da varken, bunları yeniden anımsamanın, bu insanları minnet, saygı, sevgi duygularıyla anıp selamlamanın tam sıradır kanımca.

İlk ağızda hemen kayda geçilmesi gereken iki ad var: Mehmet Acar ve Mehmet Ölçek. Mehmet Acar, topluluğun yer sorununa kalıcı çözüm üretmesi, Mehmet Ölçek’se kadronun oluşmasında omurga görevi üstlenmesi açısından 1982’nin o karanlık, belirsizliğin egemen olduğu yıllarında, süreğenliğin sağlanması bağlamında çok önemli bir katkı sağlamış oldu.

Aynı şekilde topluluğun çıkardığı oyunların sahne arkası çalışmasına gönüllülükle katkıda bulunan, bunu sonuna dek sürdüren ressam Emin Güler’i, ilgisi olmayan bir alandaki özverisiyle anmalıyım.

DE-Tİ’nin gerek kentte gerekse yurt düzeyinde tanınmasında gazeteci dostlarımız, doğrusu ellerinden geleni yaptı diyebilirim. Bu noktada pek çok ad anılabilir, ancak ben kendi payıma, artık üçü de yaşama veda etmiş üç gazeteci dostumu anmayı görev sayıyorum: Hüsnü Okumuş, Sedat Acar, Kemal Tartılacı.

Kaldı ki Hüsnü Okumuş’un fuaye fotoğrafı çekiminden tutun teknik cihaz yardımına, turne bağlantılarına dek uzanan çok yönlü, süreğen katkılarını ayrıca vurgulamamız gerekiyor.

DE-Tİ’nin ilk yıllarından sonuna dek on yıl boyunca gönüllülük içinde maliye işlerini denetleyen, öneriler getirip gereğini yerine getiren mali müşavir Necdet Yılmaz’ın, yardımcısı Sevgili Mustafa’nın katkılarını anmamak olmaz.

Bu arada İzmir Devlet Tiyatrosu ışıkçısı Savaş Kuraner’in özverili gönüllülüğünü unutmamalıyım. Dar zamanda İzmir’den gelip DE-Tİ’nin ışık iskelesiyle masasını ilk kez modern teknolojiyle uyumlu hale getirişi, ter içinde çalışıp tiyatronun aydınlatmasına kazandırdığı modern açılım nasıl unutulabilir?

Sonradan Belediye Başkanı seçilen Ziya Tıkıroğlu’yla İl Kültür Müdürü Özden Çandır’ın ardı ardına gelen destekleri, doğrudan katkıları da DE-Tİ’nin kurumsallaşmasında önemli bir işlevi yerine getirdi diye eklemem gerekiyor.

Bu ikisinin katkısını, “nezaket” gereği katkı veren Denizli valileri Sami Sönmez, A.Rifat Kaplan, Necati Bilican ya da öteki resmi görevlilerin bu çerçevede sundukları katkıdan ayırıyorum.

Öte yandan kişi olarak özel yaşamımla, bunun kesişme eğrisi bağlamındaki tiyatro eylemime verdiği destek nedeniyle ayrıca özel olarak anmam gereken Volkan Beşek’le Denizli’deki yıllarımın moral desteği anlamında hep katkısını aldığım şair Kemal Gürcan’ı unutmamalıyım.

Denizli’de barındırılamayan topluluğun Ankara’ya uzanan serüveninde kentteki mekânsal katkısıyla Haluk Giray’ı, sahne arkası çalışmalarında katkıları nedeniyle sanatçı Ö.Remzi Cırık’ı da bu listeye almalıyım.

Daha nice kişi de anılabilir elbette…

Evet, hiç kuşku yok ki, yukarıda sıraladığım adlara eklenmesi gereken daha nice “ DE-Tİ Dostu” var, anılması gereken. Bu eksikliği benim unutkanlığıma, dalgınlığıma verin lütfen. Bunlara elbet oyuncuları da eklemek gerekiyor. Ama oyuncu kadrosuyla ilgili daha önce yazdım, yazmayı sürdüreceğim.

Yukarıda sıraladığım adlar, canlarından DE-Tİ’ye can katan insanlar. Bir de var ki, kendi canları için DE-Tİ’den can koparan kimileri söz konusu. Denizli kadar, Türkiye’nin kültür tarihi içinde de bir yere sahip “DE-Tİ” adını, hiç de hak etmedikleri halde kullananlardan tiyatroyla bağlarını salt sigortalılık olarak algılayan, emeklilik hesapları tutan cambazlara, karalayıcılardan iftiracılara uzanan bir zavallılar listesi.

Onların adları verilmez. Çünkü tarih, onların adlarına gerek duymaz.