ÖYKÜ KÜRSÜSÜ; M.S.Aslankara; İlknur Güneylioğlu Öyküsü Üzerine

İlknur Güneylioğlu Öyküsü Üzerine
M.Sadık Aslankara

İlknur Güneylioğlu’dan iki öykü okudum: “Fantazya”, “Romantik”.

İki anlatı da öyküsel eşdeğerlik sergiliyor, ben “Fantazya”yı ayırdım yine de. Yan sütunda öyküsünü okuyacaksınız zaten yazarın.

İlknur, her iki örnekte de aynı konumda, ötesinde örtüşmüşlük izlenimi veren anlatıcılar aracılığıyla kuruyor öykülerini. Bu yönde yapılandırmaya giriştiği bir dizi öykü arasından bunları seçip de sitemize ulaştırdığı kestirilebilir kolayca. Bu durum, onun belki de bu temelde oluşturmaya koyulduğu bir dosyası olduğu izlenimi bırakıyor elbette aynı zamanda.

Nitekim pek kimse fark etmedi ama bundan önce öyküsü yayımlanan Ruhşen Doğan Nar da, örtük kalsa bile böyle bir niyet içindeydi sanki. Bu çerçevede 11 Ocak haftasındaki “Sayfa Yazısı”nda onun, bana göre olası görünen bu tutumuna değinip böylelikle ulaşabileceği bütünselliğin önemini vurgulamıştım bir bakıma.

Öyle ya genç yazar yazın dünyasındaki kapıları nasıl açacak ilk kitabı için? Aynı sorunu yine örtük biçimde İlknur da dillendiriyor denebilir.

Örnekler bu kadarla sınırlı değil.

Onlarca değil, hiç de abartmıyorum yüzlerce yazarla yazar adayı için, en büyük sorunun kitabını yayımlayabilmek olduğundan hiç de kuşku duymuyorum. Bana gelen iletiler bu yöndeki yargımı iyiden iyiye güçlendiriyor.

Kimileri sonradan yayımlayacakları kitaplar için bile sorun yaşarken ilk kitaplarını yenice yayımlayacaklar ne yapacak, nasıl bir çözüm üretebilecek dersiniz?

Bunca sözün ardından gelin biz yine de Güneylioğlu’ya, onun öyküsüne dönelim.

Nahif, kendi duyarlıkları içine gömülmeyi yeğleyen, ama bu arada kendini kendisiyle didişmekten alamayan bir söyleşimci karakterle geliştiriyor öyküsünü İlknur. Belli bir yaş eşiğine geldiği kestirilebilecek bir anlatı karakteri var karşımızda. İlk elde üzerine belirsiz bir cinsiyet yakıştırılmış gibi dursa da kadın bu. Bir yaşam felsefesi yapıyor görünse de bir dürtükleme biçiminde alınması daha doğru bunun.

Biçemsel olarak ilginç bir öyküleme, kendisinden yapıp sonra da bez bebek edasıyla yastık üzerine yatırarak hatası sevabıyla konuşması onunla, derken çocukluktan ergenliğe, olgunluğa kendini sorgulaması ilginç elbette.

Yazar, “Çeliniyorlar, baştan çıkarılıyorlar, boşalıyorlar,” derken bir hüzün dağdağası yaymıyor değil öykü evrenine. Ancak bu didişmeyi sonradan âdeta sorgulayıcı bir dil, mantık yapısına yaslayıp neredeyse deneme metnine taşıması öykünün elini zayıflatıyor ne yazık ki.

Ama böylesi olumsuzluğun araya alınarak öyküsel dönüştürüme halel getirmemiş olması yazarın, elbette çok yerinde bir tutum.

İlknur, bu yüksek soyutlayımıyla, bizi çok daha farklı öyküleriyle de buluşturacak, bundan zerrece kuşkum yok!