CAN YAYINLARI’NDAN SADIK ASLANKARA KİTABI; ONDANCI
Yılmaz Özdoğan
Küçüklüğünde çocuk felci aşısı olmadığı için belden aşağısı felç olan bir çocuğun ve yaşama tutunma çabası içinde olan annesinin hayatı yaşanabilir kılma çabasının yansıtıldığı umut ve gayretin romanı. Annesi evlere temizliğe giden çocuğun bütün gün evinin penceresinden sokağı görme ve onu kendince algılama biçimini yansıtan Aslankara, annenin fedakârlık ve umutlu bakışını da hissettiriyor.
Bir pencereden hayatı yaşama ve ona sadece bir gözlemci olarak katılan çocuğun kendine yarattığı dünyaya da misafir oluyoruz. Gittiği evlerdeki insanların türlü öğütlerini umutla hayatına yerleştiren anne artık yetişkinliğe adım atan oğluna sırtında yük olmadığına inandırmak için çırpınıyor.
Türkiye’deki bazı toplumsal ayrımcılığa gönderme de yapan Aslankara, yine siyasi tarihimizde suikast ile sakat kalan bir kişiyi de romanına dâhil ediyor.
Cahillik ve ilgisizlik sonucu engelli olan bir çocuğun hayata tutunmak gayretine ve umuda ortak olmamızı sağlayan kitap empati duygumuza katkı yapacak samimiyete sahip.
Kitaptan…
“Ne o Mustafa, dedim, dönmeden arkama, susuyorsun hep. Senin de konuştuğun yok, dedi yanıt olarak.
Bir süre de böyle gittik. Ardımda derinlerden çıkagelmiş bir fısıltı gibi döküldü sözleri Mustafa’nın… Ağız var, dil yok, ayak var, yürümek yok, insandan sayılmak yok. Na işte bunları düşünüyorum deminden beri…
Ne söyleyeceğimi bilemedim… Sen şimdi kusura kalma, başka hastalar da var senin çektiğinden. Ya ben? At öteye, insan değilim…”
(Yukarıdaki yazı, www.kultursanatharitasi.com sitesinin 19 Mart 2020’deki yayınından alınmış, yazarının ve sitenin hoşgörüsüne sığınılarak aktarılmıştır.)