SAYFA YAZISI; DİŞİL DUYARLIK; SAHİPLENMEK…

DİŞİL DUYARLIK; SAHİPLENMEK…

M.Sadık Aslankara
(07.03.2024 YAZISIDIR.)

Çok değil, bir hafta geçti üzerinden, bütün toplumu derinden sarsan bir haberle yüreğimiz ezildi; “Bir günde 8 kadın katledildi,” başlığıyla acı bir haber yer aldı kitle iletişim organlarında.

8 Mart’a girer ayak, sekiz kadın yaşamdan koparılmıştı, Türkiye’nin her coğrafyasından sekiz kadın, demek ülkemizin her yerinde buna yatkın bir eril katil ruh geziniyor. Bu veriden hareketle insan ister istemez düşünüyor; toplumda bir “kadın katletme kültürü” mü oluşuyor ya da bırakın köleliğini kadının hiçbir değer taşımadığı mı düşünülüyor yoksa?

Bunca yaygınlık, ardı arkası kesilmeyen kadın katletme olgusu daha başka nasıl, neye bağlanarak açıklanabilir?

Geçmişten günümüze siyasal cinayetlerde, maden ya da iş kazalarında, trenlerde, yollarda hatta intiharlarda olduğunca bir biçimde toplum böylesi bir oldubittiye alıştırılmaya mı çalışılıyor yoksa?

Can dayanmaz bu vandallığa, caniliğe, bütün işi gücü bırakmış, erkekler, bir gün içinde sekiz kadını birden hayattan koparmış.

Kamuoyuna henüz yansımıyor olabilir, ancak akademik çevreler bütün bu olayları, bir toplumsal sorun boyutunda alıp araştırmalar yapıyordur kuşkusuz da bizim haberimiz olmuyordur henüz.

Gerçekten bütün bunların üzerinde ayrıntılı biçimde durulması gerekiyor.  Gerçi arada kimi bilimcilerce ulaşılan sonuçların paylaşıldığı, kimi karşılaştırmalı verilerin yayımlandığı olmuyor değil. Ama bir günde sekiz kadının, boşandıkları ya da boşanma aşamasında oldukları kocaları tarafından öldürülmesini akıl bir türlü açıklayamıyor. Öyle ya, kâbus benzeri inanılmaz bir olgu bu. Çünkü bu vahşeti sağlıklı bir akılla açıklayabilmenin olanağı yok gerçekten.

Demek ki aslında bir kadın tarafından “sahiplenilmiş” olan kimi kocalar, aynı evin içinde kendisine kucak açıp yuva sunan, besleyen kadının katili olup çıkıyor.

“Sahiplenilmeyi”, “sahiplenmeyi”, Feride Çiçekoğlu’nun son yapıtından aldım.

Feride Çiçekoğlu, uzun bir aradan sonra yayımladığı romanı Milföy ve Arkadaşları’nda (Çizimler: Senta Urgan, Can, 2024) ironik bir göndermeyle kadının sahiplenmesi, sahiplenilmesi olgusuyla yüzleştiriyor okuru.

“Milföy”, Ayşegül adlı roman kişisinin, “sahiplendiği” dişi köpeğe verdiği ad. Romanın anlatıcısı, ormana terk edilmiş Milföy, şöyle aktarıyor bu sözcükle ilgili gözlemini:

“…Ayşegül’ün ‘sahiplendirme’ sözcüğünü hep severek kullandığına tanık olmuştum.” “…bakıma muhtaç hayvanlar için onlara bakabilecek birini bulmak demekmiş.” “Derken yakınlarda bir vakit birden bu sözcük onu öfkelendirdi. (…) “‘Kadınları sahiplendirme’ diye bir laf ortaya atmış biri, bir erkek tabii, kendini ‘sahip’ gören biri olmalı…” Ya “kadınları sahiplendirmeye kalkanların düdüğü öterse…?” (123)

Ayşegül’ün roman boyunca durmadan erkeklere söylendiğine tanık oluyoruz: “Ne olmuşsa sizin sahiplenme merakınız yüzünden olmuş zaten…” (14, 15)

Ayşegül, birinde, “Satın almak yerine niye sahiplenmiyorsunuz?” (78) diye sorar tanımadığı kadına bu hayvanların köle gibi alınıp satıldığı bir mağazanın kapısı önünde. Sonrasında şöyle düşünecektir Ayşegül:

“…kendi yalnızlığımızla barışabilsek, köpeklerle ve kedilerle arkadaş olduğumuzu iddia edip onların sevgisine sığınmaktan ve onları köleleştirmekten vazgeçebilsek…” (63)

Milföy de bu arada “Biz köle miyiz yani!” diye sorar, yanıtı yine kendisi verir: “Ya neyiz? ‘Sahip’ demiyor muyuz bizi besleyene?” (75)

Feride’nin Milföy’ü, yavrularını yitirmiş bir köpektir de aynı zamanda. Romanın yazarı Feride bir kadın, romandaki karakteri bir kadın, Milföy de dişi bir köpek, her üçü de dişi varlık sonuçta, doğanın yaşam döngüsünü yöneten.

Bunları düşünürken ben, bir mektup aldım Antalya’dan. Bana gelen mektup ne olur, kitap tabii.

Gencecik bir Cumhuriyet kızı: Ümit Yaban. İlginç bir “anı/biyografi” kitabı hazırlamış: Gönlüm Göğe Dayalı / Nazmiye Göyük / Türkiye’nin İlk Kadın Hava Trafik Kontrolörü (Romanoku, 2023)

Kadın varlığın yaratıcılığının, yeteneklerinin, yeterliğinin sınırı yok, Ümit Yaban’ın, sıcak, incelikli bir değerbilirlikle anlattığı Nazmiye Göyük’ü (d.1934) tanıyoruz bu “anı/biyografi” kitabında, bize bilmediğimiz bir alandan yine bir büyük kadın başarısı tanıtıyor diyebiliriz.

Bir Atatürk kızı gencecik Ümit, “Başlamadan” başlığıyla kaleme aldığı satırlarında dikkat çekici bir açıklama da getiriyor. Alıntılayıp paylaşmak isterim bu satırlarını:

“Ne yazar olmak için çıktım bu yola ne de yazdıklarım binlerce okuyucuya ulaşsın diye. Benim tek bir derdim vardı: Unutturmamak. Çok sevgili öğretmenimi, mesleğimin ilk kadınını mesleğe yeni başlayan arkadaşlarımın bile tanımadığına şahit olunca içime çöreklenen bu hüznü atmak ve Sayın Nazmiye Göyük Hoca’mız unutulmasın diye elimden geleni yapmak istedim. Hocamızın ne kadar saygıdeğer bir insan olduğunu bu yolculukta çok daha iyi anladım.” “Bu kitabı değerlendirirken bir edebi eseri değil de vefa için kaleme alınmış bir anı derlemesi olduğunu anımsars(ı)nız…” “Gerçekten iyi insanlar unutulmaz.”

Cumhuriyetin genç kadını Ümit Yaban, üzerine düşen görevi yerine getirmiş, pek çok kadınımız, zaten varlıklarıyla ülkemizi sahipleniyor, doğayı sahipleniyor, erkekleri sahipleniyor.

Anadolu, kadınların yurdu, kadın katillerinin değil, erkekler bu yurdun birer içgüveyisi, o kadar.