SAYFA YAZISI: Eleştirel Okuma, İkinci El Okuma…

M.Sadık Aslankara (13.7.17 yazısıdır.)

Genç şairler, yazarlar, dergilere gönderdikleri ürünlerin, yayınevlerine yolladıkları dosyaların yayın yönetmenleri ya da editörlerce okunmadığından, bu nedenle de kaleme getirdiklerinin dikkate alınmadığından şikâyetçi görünür çokluk, duymamış olamazsınız…

Nitekim gönderdiği şiir, öykü vb. dergide yer almadığında, dosyası yayımlanmaya değer bulunmadığında kimi genç şair yazar, işi hemen yayın yönetmenine, editöre yükleme eğilimi sergiler. Bu eğilimdekiler, “Okumuyorlar ki kardeşim!” deyip işin içinden çıkmaya çabalar, daha doğrusu bundan sıyrılmış numarasına yatar. Bu bağlamda hemen herkesin ağız birliği yapmışçasına görüntü verdiği bir konu da diyebiliriz bunun için.

Kaldı ki bu müzmin şikâyetçiler için birer günah keçisidir aynı zamanda yayın yönetmenleri, editörler. Zeytinyağı gibi üstte görünüp öne geçmenin acemice bir yolu da bu.

İyi ama eğer ayırdına varılamamış bir atlama değilse veya yitirilmemişse gönderi, herhangi yayın yönetmeni, editör, kendisine, dergisine, yayınevine gönderilen ürünü, dosyayı niye okumasın? Aptal değil ya, en azından önüne alıp kabaca da olsa göz atacaktır. Neyin nesi gönderilen metin, şöyle bir okkalayacaktır en azından. Nasıl olur da bunun böyle olacağı düşünülemez?

Semih Gümüş, bir denemesinde şöyle diyor:

“… Yazınsal bir metnin ne olduğunun anlaşılması için bazen bakmak da yeter. Daha başlangıçta doğru dürüst bir dil kullanmadan yazılmışsa ve kendisini iyi anlatamıyorsa, sonrasını okumaya gerek kalmayabilir. Orada yazanın sorumluluğu yatıyor ve yazılan, belli ki en azından şimdilik, olması gerekenin uzağında bulunuyor.” (Hürriyet KitapSanat, 30.6.2017)

Geçmişte Erdal Öz de, bir metnin ya da dosyanın ille de sonuna dek okunmasının gerekmediğini, kendine özgü o esprili diliyle şöyle aktarmıştı bir konuşmasıntda:

“Isırdığın salatalığın acı olduğunu gördükten sonra gerisini de yemen gerekmez ille.”

Dinleyiciler gülmüştü. Bu yönde pek çok kuramcı yazardan örnekler göstererek alıntı yapmak olası kuşkusuz.

Metinler vardır döner döner okursunuz, kimilerini atlaya zıplaya, ama bir bölümünü heceleye kekeleye, göz düşüren esnemelerle. Yazar hünerine bağlı bu.

Kendi payıma, yazdığı dosyadan yorulduğunu, bu nedenle okuyamadığını söyleyip okumadığı bu dosyasını benim okumam için rica edenleri de anımsayınca işi bir yanıyla okuma tembelliğine, yazarınınsa henüz eleştirmenliğe soyunmayı başaramamış olmasına bağlamıştım elimde olmadan. E, tabii böyle bir dipsizliği anlayamamıştım da bir türlü.

Kanımı sürdürüyorum. Verimleyicisi dışında eleştirel okuma, “ikinci el okuma”dır bana kalırsa. Çünkü bu ikinci el okuma, hiçbir zaman metnin verimleyicisi tarafından yapılacak eleştirel okuma düzeyine erişemez kesinlikle.

O halde bir şair, yazar, yaratılarının “ikinci el” tarafından okunmasına olanak tanımamalıdır. Bunun için yapması gereken tek şey, kendine sıkı bir “eleştirel okur” niteliği kazandırmak olmalı. Böyle bir düzeye gelmeyenler çaresiz bu ikinci el okumaya rıza gösterecek demektir.

Ne var ki, bu niteliği hak eden bir şair yazar bir başka görüşe de gereksinim duyacaktır elbette. Şair, yazar olarak bu yazarın yaratıcılığı üzerine bilgili, onu tanıyan aynı düzeye sahip bir eleştirel okuyucu tarafından yapılabilir ancak.

Öyleyse bir şair, yazar için hedef, tez elden eleştirel okurluk niteliğini hak etmek, kendi yazınına yönelik eleştirel bakış değeri kazanmayı başarmak olmalı.

Henüz eleştirel yazarlık düzeyine ulaşamayan önyazarlarla genç yazarlar, ikinci el okumalara, onların ikinci el yargısına boyun eğerler o zaman.