SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; EDEBİYATIN KUŞAKLARI, KUŞAKLARIN EDEBİYATI

EDEBİYATIN KUŞAKLARI,
KUŞAKLARIN EDEBİYATI…

M.Sadık Aslankara
(02.7.2020 YAZISIDIR.)

Yazarların bile körlemesine yazabildiğine tanık oluyorum kimileyin. “1983’lü yıllarda”, “2007’lerde” diye yazabiliyorlar örneğin. Böylesi söyleyişlerle karşılaşmak beni şaşırtmakla kalmıyor irkiltiyor da.

“1980’li, 90’lı yıllar” diye yazmak bile doğru değilken, sanki doğru biçimde “1980’ler, 90’lar” diyormuşçasına kendisinden emin, “1983’lü yıllarda”, “2007’lerde” diyebilmek bir aymazlık değil yalnız, yazınsal duyarlıktan nasibini alamamış olmak da aynı zamanda.

“Yazınsal duyarlık” üzerinde durmayı ileriki yazılarımın birine bırakayım hadi, ama şu zamansal konumlandırma üzerinde durmak istiyorum biraz. Ne ki konuyu, “yazınsal kuşak” bağlamında deşerek geliştirmeyi istiyorum daha çok.

Atatürk’ü yitirişimiz ardından İsmet İnönü’yle 1940’ta başlayıp hemen her on yılda bir, ilginçtir farklı kesilmeler eşliğinde yaşanan toplumsal-siyasal oluşumlara gönderme bağlamında neredeyse bütün kesimler tarafından kabul gördüğü kestirilebilecek yaklaşımın altını çizmekte yarar var işin başında ilkin.

Gelin kabaca sıralayalım…

1940; İnönü baskı dönemi,

1950; Menderes baskı dönemi,

1960; ilk askeri darbe, yanı sıra en özgürlükçü anayasa ve 1968’lilik dönemi,

1970; 12 Mart askeri muhtıra ve bireysel-toplumsal çatışmalar dönemi,

1980; 12 Eylül faşizm dönemi,

1990; Özal ve muhafazakâr liberaller dönemi,

2000; Erdoğan ve ceberut devlet dönemi…

Sonrası “z” kuşağı zaten…

Bu kaba bölümlemenin görece toplum tarafından benimsendiğini ele veren pek çok ipucuyla karşılaşılıyor. Hemen herkes toplumsal yaşamı, hem de yuvarlak yıllara gelecek biçimde onar yıllık dilimler halinde algılayıp yorumlamaya yatkın tutum sergiliyor sanki.

Düzayak yaklaşımla başlıklar halinde 40’lar, 50’ler, 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar, 2000’ler deyişi, aralarında tam bir uylaşım olmasa bile toplumsal bir kabulle bunu “zımnen” benimsemiş görünmeleri, insanların bu yaklaşımı olduğu gibi yazınsal bağlamdaki bölümlemeye de yansıttıklarını ortaya koyuyor.

Yuvarlak rakamlı onar yıllık bu dönemler edebiyata kaydırıldığında bakıyorsunuz bir de “kuşak” sözcüğü eklenmiş oluyor yanına. Her on yılda bir değişen dönemler, edebiyatımızın kuşaklarına dönüştürülüyor, halk arasında dillendirilen “Salıver gitsin,” anlayışıyla.

1940’lardaki edebiyat için 40 Kuşağı,

1950’lerdeki edebiyat için 50 Kuşağı,

1960’lardaki edebiyat için 60 Kuşağı,

1970’lerdeki edebiyat için 70 Kuşağı,

1980’lerdeki edebiyat için 80 Kuşağı,

1990’lardaki edebiyat için 90 Kuşağı,

2000’lerdeki edebiyat için 2000 Kuşağı…

Bunlar arasında yaygın kullanımıyla 1940 Kuşağı toplumcu gerçekçi şairleri, 1950 Kuşağı öykücüleri, 1990 Kuşağı yazarları var, ama geriye kalan yakıştırmaların hiç biri doğru değil.

Ne var ki toplumsal, tarihsel ele alışların etkisinde pek çok çevrede, hatta akademisyenler arasında bile onar yıllık bu kronolojik dilimler, konu edebiyata kaydığında “kuşak” olarak nitelenebilirmiş gibi birbirine eklenip geçiştiriliyor görece. Oysa 60’lar, 70’ler, 80’ler, 2000’leri edebiyatta “kuşak” nitelemesiyle anmanın olanağı yok bana göre.

“Kuşak” adı altında nitelenebilecek öteki üçü için birer küçük “giriş” anlamında şunları paylaşayım şimdilik.

1940 Kuşağı toplumcu gerçekçi şairleri, Nâzım Hikmet etkisi yansıtan, sosyalist görevci kimlik taşıyan hatta TKP’li ya da sempatizan, göze girmek yerine göze alabilen, bu doğrultuda hemen hepsi de bir nedenle hapishaneden geçmiş aydın kişiler.

1950 Kuşağı öykücüleri, İstanbul’da a dergisi çevresinde bir araya gelmiş, üniversiteli, entelektüel birikimli, ama toplumsal duyarlıkça da dikkati çeken, dönemi içinde 27 Mayıs’a giden süreçte 27-28 Nisan gençlik direnişinin mimarlığını yapan gençlerden.

1990 Kuşağı edebiyatını ortaya koyanlar, 1980 öncesinin yazınsal geleneğinden kopup farklı bir kavramsallıkta Gergedan, Argos, Hayalet Gemi vb. dergilerle, edebiyatı daha çok “oyunsu” yanıyla öne çekip gerçekleştirmeyi öngören gençler.

Yukarıda kabaca sıraladığım özellikler, dönemi içinde hemen tümü yirmili yaşlarını süren gençlerin oluşturduğu bu kuşakları anlamanın ipuçları olsa da bunun birebir karşılığı bağlamında alınmamalı yine de.

Konuyu sürdüreceğim.