SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; GELECEĞE DÖNÜK YAZARLIK NOTLARIM…

GELECEĞE DÖNÜK YAZARLIK NOTLARIM…

M.Sadık Aslankara
(9.9.2021 YAZISIDIR.)

Bir sanatçı, ortada görünen yapıtlarıyla mı vardır yalnız, sanatına ekli hayalleri, tasarıları, umutları nereye konulabilir onun?

Kendi payıma hemen eklemeliyim ki ödevim, görevim, işim, tutkum vb. bağlamında aldığım gerek düşünsel-eylemsel açıdan gerekse verim olarak sanat alanında neleri yakıştırmışsam kendime; bunlar nelerse, bunların içinde yapamadıklarım, başaramadıklarım, yenilgilerim, güçsüzlüğüm yanında yaptıklarım, başardıklarım, yengilerim, güçlülüğüm devede kulak diyebilirim gönül rahatlığıyla.

Ancak hayaller, tasarılar, umutlar vb. nasıl sanatına dâhilse sanatçının yenilgileri, güçsüzlükleri, verimsizlikleri, başarısızlıkları vb. de dâhildir elbette. Çünkü sanatçı bunlarla bütün oluşturur. Bu bütünün çizgi altında kalan yanları da vardır elbette, olabilir, çizginin çok üzerine çıkmış örnek gösterilebilecek tarafları da kuşkusuz.

Özetle, herhangi sanatçı, yaşamında yer alan verim, tutum, davranış vb. olarak yapıt, düşünüş, örnekçe şu bu yine de ipi en iyi nerede, nasıl göğüslediyse en üst çizgide görünen bu konumuyla anılır, diplerde gezindiği, başarılı olamadığı eylem veya düşünüş, monografisinde salt yaşam serüveni olarak kalır. Bu olgu, onun sanatıyla ilişkilendirilemeyecek bir ilinek halinde öylece durur kayıtta. Bu yok sayılmaz, ancak sanatçı bu alanda hiçbir şey yapmamış kabul edilir, bu yüzden söz konusu alanla arasında bağ kurmaya girişilmez.

Hayalleri de sanatçının biraz buna benzer.

Tavuğun beden içini görenler bilir, yumurta tek başına durmaz tavuğun iç bölümünde. Bildiğiniz kabuklusundan tutun, gözünüz keskinse eğer topluiğne ucu ölçüsünde küçülene dek dizi halinde gerilere doğru kabuksuz halde sürer gider yumurtalar, görürsünüz. Hayatta kalması, normal yaşamını sürdürmesi durumunda tavuk, aslında bu minicik noktaları da yumurtaya evirecek, her birini, vakti geldiğinde gün yüzüne çıkaracaktır.

Sanatçı, dışa çıkardığı kunt yapıda işte böyle bir yumurtayla anılır ancak. Hayallerse somutlanamamış verim taslakları halinde öylece kalır. Sanatçının hayali de yenilgisi de böyle bir bağlam temelinde bir araya gelir; çünkü sanat yumurta olarak herkesin kabul ettiği bir üretim örneği biçiminde kendisini ortaya koyar, sanatçı yalnız, söz konusu yumurtayla yani yapıtıyla ya da bu doğrultuda verimleriyle anılır. Bilimcinin buluşla, yasayla, sporcunun rekorla ölçülüp anılışına benzer biçimde.

Sanatçı da bilimci, düşünücü, sporcu vb. gibi sanat yaşamı içinde çeşitli dolambaçlardan geçerek verim düzlemine sıçrar. Ne ki süreç içinde onun zaman geçtikçe ipin altında kalan verim örneklerinin hiçbiri anılmaz olacak, yalnızca ip üzerinde yürüdüğü, ipi aştığı başarılarla adından söz ettirecektir sanatçı.

Sanat olgusuyla sanatçı bunun dışında bir bağlamda düşünülebilir mi?

Haldun Taner, pek çok hayali, tasarısı, aklından geçenler olduğunu söylemişti ölmeden önce bir söyleşisinde. Ama şunu eklemeyi unutmamıştı: “Kıyamet kopacak değil, dünya yine dönecek, benden sonra da yazarlar pek çok konuya uzanacak.”

O halde olguya biraz da bu açıdan, geniş yürekle hatta hoşgörüyle bakmak gerekiyor enikonu. Yaygın söylenişiyle aksiyom haline gelip neredeyse yasaya dönüşmüş o sözü hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor: “Sanat uzun yaşam kısa!”

Yine de insan varlığı, tutkudan, hırstan tam anlamıyla arındıramıyor kendisini. Yazdıklarım, artık neyse türü yapıtlarım, oyunlarım, filmlerim, bestelerim, koreografim, resimlerim, yontularım vb. ne olacak sorusunun yanında, hayallerine de uzanıp ben bunları bunları da yapacaktım, hadi Tanrım, bana bir yüzyılcık veriver yetiştireyim yarım işlerimi diyeceği ortada sanatçının.

Buna benzer kurgulanmış hikâyeler bulunduğu anımsanabilir şuracıkta. Ama bunun olanaksızlığı da ortada. Gılgameş’te anlatılan doğrusu ya, biraz budur, ölümsüzlük arayışının altında yatan olgu, yetinmesizlik, zamanın dışına taşma isteği.

Evet, aslında sorun, insanın sahip olduğu zamanı iyi kullanabilmesi, kullanamadığı zaman karşısında pişmanlık duymaması. Öyle ya, hayallerinizin olgunlaşıp çiçek açması için de süreç gerekir, kurduğunuz hayali, salt siz istiyorsunuz diye bir çırpıda gerçekleştiremezsiniz. Bu çerçevede hayal dediğimiz, amipler gibi bir araya gelip toplaşabilir ya da sonsuzca bölünüp dağılabilir, bunların da erginliğe ulaşmasını beklemek gerekiyor.

O zaman yine zamanı iyi kullanma sorunu önüne gelip kalakalıyoruz.

Kendime dönecek olursam, eylemli tiyatro yapıyor değilim artık, değilim ama alandaki çalışmalarım, yaptığım eylemli tiyatronun belgeleri beni bekliyor.

Belgesellerimde, eylemliliğim görece sönmüş durumda, ancak geçmişte çekimlerine başladığımız, yıllara yayılı halde sürdürdüğümüz hatta bitirdiğimiz çalışmalarım var, bunlar da beni bekliyor.

Yazılarıma, kurmacalarıma geldiğinde iş, apaçık hafakanlar basıyor içimi diyebilirim pekâlâ.

Birkaç bin yazı, üstelik daktilolu, elyazılı halde kalmış azımsanmayacak sayıda yazı da var aralarında. Bunlar da beni bekliyor ayrı ayrı.

Yayımladıklarıma bir sözüm yok, ancak yayına hazır bitmiş dosyalarım beni bekliyor. Kimileri daktilolu halde.

Ya yarım kalmış öyküler, romanlar, oyunlar için ne demeli, bitmek üzereyken öylece bırakmışım kimilerini, hepsi beni bekliyor.

Birkaç bin yazı toplamına baktığımda, bunları tematik başlıklar altında birlikte yoğurup ek çalışmalarla özgün yapıtlara dönüştüreyim istiyorum, bunu da dert ediyorum kendime, hepsi beni bekliyor.

Denizli’de annemin-babamın adını taşıyan bir kültür evi açayım istiyorum, içimde ukde olarak duruyor, en çok da bu bekliyor.

Beklenen hep benim, ama ben neredeyim, gören var mı?