SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; Haydi Oyuncu, Sıra Sende

Haydi Oyuncu, Sıra Sende!
M.Sadık Aslankara
(11.10.2018 YAZISIDIR.)

Haldun Taner, unutulmaz Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’nda, Tomas Fasulyeciyan’a söyletir finalde. Derken unutulmaz Münir Özkul’la dalga dalga yayılıp özdeşleşir sıcacık tirad…

“Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş’la Virjinya’nın bir diyalogu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar. / Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perde.”

Türk tiyatrosunun bu önemli oyunu için kaleme aldığı yazısında, usta şunları söyler anlattığı kumpanyanın gezgin tiyatrocuları için:

“… Sizlere tiyatrocu milletinin duygusal, dolayısıyla değişken ve çelişken, yoksul ama iyimser, renkli ve hareketli, canlı ve coşkulu ve bütün bunlara karşın, yahut bütün bunlardan ötürü, her zaman sıcak ve sevimli yaşamını, sahne üstü çalışmalarını, sahne dışı çatışmalarını ve her gece ramp ışığında, on dört-on beş metrekarelik, sahne denen bir yükseltide, üç yüz kişiden gelen alkışla sefaletlerini nasıl bir mutluluğa dönüştürdüklerini yansıtmak isteriz.”

“Bir oyun ki kişileri tiyatroculardır. Yani sizlerin gecelerinizi biraz renklendirebilmek için, türlü yoksulluk içinde, arkası yamalı tarihi kostümlerle ve aç karnına sahneye çıkıp asil rolleri oynamaya kalkan fakir komedyenlerdir.”

 

Demek ki kıssadan hisse olarak, “tiyatro”dan söz edildiğinde, işin başında “oyuncu”yu anmak gerekiyor ilkin.

Haldun Taner’in kaleminden dökülen sözler, oyuncuya söylenen, ama sonuçta tiyatro sanatına giriş anlamında özdeyiş bütünü olarak alınabilecek bir dile getiriş.

Tiyatromuzun bu büyük ustasının vurguladığı üzere, olanaksızlık içinde, olanaksız durumlarda bile oyun sergileyebilen, sanatını ortaya koyabilen bir kahraman o; oyuncu.

Gerçekten de oyuncu kendi bedenini sanat kılmış, kendisini kendinde sanatlaştırmış bir kişilik. Çünkü öteki bütün sanatlar enikonu bir enstrümana gereksinim duyar, ama oyuncu öyle mi? Sanat yapmak üzere kullandığı çalgısı, kendi bedeni değil mi onun?

Gücü de burada onun.

Tarih boyunca oyuncudan korkulmasının gerekçesi de burada yatıyor. Her koşulda oyun sergileyebilme yetisinden.

Şamandan günümüze uzanmış, görece onun genetik soyundan gelen bir mucizevi büyücü.

Herkesi ocak başında toplayabilen, tüm toplumu peşinde sürüklemeyi başaran, ruhumuza derman bulup acımıza şifa olan, bizi yalnızlıktan çıkaran, yaşadığımız dünyayla bütünleyip yüreğimize bilcümle güzellikleri, değerleri katan bir şaman.

Tek gereksinimi onun, seyirci.

Seyirci var oldukça, oyuncuyu tutabilene aşk olsun artık!

İşte yeni tiyatro mevsimi başladı, açılan perde sayısı gün gün artarken oyuncular da çoğaldıkça çoğalarak sahne almaya koyuldu.

Oyuncu, yaşadığı her türlü güçlüğü aşmaya hazır. İster ekonomik, siyasal sıkıntılarla yolunu kesmeye kalksınlar, isterse şu bu engel çıkararak hızını kesmeye çabalasınlar, sonuçta oyuncu mutlaka bir yolunu bulup, artık neresi olur, kimse kestiremez elbette bunu, sahnesine kavuşur, oyununu sergiler kesinlikle.

Sonuçta hem oynar hem seyirciyi başına toplayıp oyununa ortak kılar bir biçimde onu.

Şamandan aldığı el yetisi, onu ileriki yıllara, yüzyıllara da taşıyacaktır hiç kuşkusuz.

Haydi oyuncu, sıra sende öyleyse.

Seyircin bol, yolun açık olsun!