SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; OKURA ‘YAZAR’, YAZARA ‘OKUR’ OLMAK…;

OKURA “YAZAR”, YAZARA “OKUR” OLMAK…

M.Sadık Aslankara
(13.5.2021 YAZISIDIR.)

Yazar ya da okur olmak fark etmez, kendi okurunu veya yazarını aramak, şu fani dünyada birbirine yaslanıp yol arkadaşlığı yapmak anlamına geliyor çünkü bir biçimde.

Beri yandan bu arama eyleminin, hiç kuşkusuz bir yalnızlığın aşılmaya çalışılması anlamına geleceği de ortada, lafı dolandırarak başka türlü bunu açıklamaya gerek var mı? Öyle ya, eylem bağlamında aramak, söz konusu zeminde buluşmak demek olacaktır ve buluşmak istiyorsa bir varlık, bu ondaki yalnızlıktan, yalnızlığını giderip çoğalma arzusundan kaynaklanacaktır enikonu.

Bunu, canlı türlerinde çiftlerin buluşma serüveni üzerinden ele almak da olanaklı. Bütün canlı aileleri hem kendi türlerini hem de eril ya da dişil eşlerini aramaz mı? Bu doğrultuda konuya girdiğimizde, söz konusu aramanın nasıl çetin bir iş olduğu da kestirilebilir kolayca. Nitekim kimi türlerde çiftlerin buluşması, zorlu bir süreç olduğu kadar aynı zamanda bir serüven dizisi anlamına da geliyor. Elbette insan çiftinin buluşması da böylesi bir büyünün somutlanışıdır aslında, ayırdında olalım ya da olmayalım. Bu yüzden dünya edebiyatının değil yalnız yaşamın başat izleği de budur: Aşk!

Öyleyse böyle bir arayışın genetik yüklemelere dayalı olacağı söylenebilir. Yani güdüseldir, ama sonuçta her bireyin yine de kendi yalnızlığına yaslanacağı ama buna karşın bu yalnızlıkta boy verip ortaya çıkacak bir buluşma arayışı da olacaktır şaşmaz biçimde.

Oysa yazarın veya okurun okur ya da yazar arayışı, kültür içi kılınmış bir eylem biçimidir. Herhangi genetik, güdüsel etkime aranmaz bunda. Bireye, canlı türüne özgülenmiş bir vazediş niteliğinde yüklenmemiştir kültür içi kıldığı eylem. Kişinin kendi iradi seçimidir, özce yalnızlığı, arayışı seçme eylemi.

İşte bu eylemdir ki, doğasından getirdiği “arama” güdüsünü doğrudan kendi verisi olarak yüksek düzeydeki bu insani kavrayışla örtüştürür birey. Kendisine yüklediği yalnızlığa katlanma, sonsuz arayışı göze alma; bu ıstıraplı yolculuğun sonunda kendi yazarıyla ya da okuruyla buluşma mucizesini yakalama başarısı sonuçta insana, kendine yeterli birey olmanın sevincini tattırıp böyle yüksek bir mutluluğu paylaşmasının önünü açacaktır. Bundan başka ne beklentisi olabilir ki zaten şu trajik insanoğlunun?

Günümüzde hayvanat bahçelerinde hayvan tekinin hiç uğraşmadan, şaşılası hiçbir serüven yaşamadan öteki tekiyle buluşturulması, hayvanlar kadar sanal yolla insanlara da aradıklarıyla buluşturacaklarını vaat eden buluşma  siteleri bireysel seçim yerine sürü güdüsü etkimesinin yeniden devreye girmesinden başka ne anlama gelebilir?

O zaman dıştan sistem, bireyi yönlendirmek üzere rol çalacak demektir. Bir rol modeli de çıkaracaktır ortaya: “Kazanan”. Böylece kazanan öne çıkarılacak, sözgelimi öne sürülen yazarla buluşan kitleler “kazanan” haline gelecek, kendi iradi kararıyla, enerjisiyle arayıp bulan bireyin zengin kazanımı üzerinde artık asla durulmayacaktır.

Ancak sistemin dıştan katalizörlük yapıp da buluşturduğu bu iki güç, birlikte bir türbin yaratmaktan da gitgide uzaklaşacaktır. Çünkü bunu âdeta bir ödev halinde kerhen yapıyor görünen okurun ya da yazarın enerjisi bu süreci bütün bütüne taşımaya yetmeyecektir hiçbir zaman.

 

“Okura ‘Yazar’, Yazara ‘Okur’ Olmak” diye girdim söze, siz bunu “bir baltaya sap olmak bağlamında da alabilirsiniz pekâlâ. Okur, yazarın yapıtına can simidi halinde yapıştığına göre daha başka ne söylenebilir? Eh, yazar da okurun uzattığı bir saptır olsa olsa, alır onu, âsâ yapıp yola koyulma gücünü böyle bulur kendinde.

Baltayla sap birbirinin bütünleyicisidir demek ki. Sapsız balta işlevsizdir zaten. Okurla yazarın bir araya gelmesi baltayla sap buluşmasıdır bu nedenle, işlevi de buradadır.