SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; “Öykü Kürsüsü”nün İşlevi Üzerine…

 “Öykü Kürsüsü”nün İşlevi Üzerine…
M.Sadık Aslankara
(8.02.2018 YAZISIDIR.)

“Öykü Kürsüsü”nü başlatıp bu kürsüde öykü yayımlamaya, bunlar üzerinde değerlendirme yapmaya, bunları sitemizde paylaşmaya 20 Nisan 2017’de başladık, Serap Çerezci imzasını taşıyan ilk öyküyle…

Sitemizin kendisinin de zaten öykü yayımlamaya başlamadan kısa bir süre önce 14 Şubat Dünya Öykü Gününde yayın yaşamına geçtiği anımsanırsa, “öykü”nün, öykücülüğümüzle öykü yazarlarımızın sitemizde ağırlıklı uğraş alınacağı öngörülebilir pekâlâ.

Buna karşın kürsünün işleyişine değgin açıklayıcı kimi bilgileri paylaştık da üzerinde gereğince duramadık konunun. Sözgelimi geçmiş kayıtları gözden geçirdim, “Öykü Kürsüsü”nün işlevi üzerinde hiç mi hiç durmadığımızı gördüm.

Ne var ki Korkut Kabapalamut’un, 31 Ocak tarihli iletisi, bunun üzerinde durulmasının gereğini anımsatmış oldu bana. Şöyle demiş Korkut;

“Sizi ciddiye alıp öyküsünü yollayan insanlara elli gün boyunca bir cevap verme gereği duymaksızın neyin öyküsünü yazıyor, neyin kürsüsünü oluşturuyorsunuz? / Saygılarımla.”

Bu kadar. Dönüp baktım Kabapalamut’un gönderdiği iki öykünün tarihine: 12 Aralık 2017. Haklı, elli gün geçmiş üzerinden… İyi de Sabahaddin Yetiş kardeşim de 17 Kasım 2017’de gönderdiği iki öyküsü için, “Ben de öykümü göndereli seksen, doksan gün oldu,” derse ne yapacağız?

Baştan söyleyeyim, gecikmeyle de olsa “Öykü Kürsüsü”ne gönderilen her öyküyü yayımlıyoruz. Daha önce bir öyküsü yayımlanan Serkan Fırtına, bu yönde koşullarda kısıtlama koyduğumuz halde yine öykü göndermiş, bir ara ona bile yer açmak istiyorum. Öykü sanatı kimseyi küstürmemeli.

Öykücülerimiz üzerine kalem oynatmalarımda hep şu ilkeyi gözettiğimi söyleyebilirim: Amaç öykücüyü dövmek değil, öykü sanatımızı verimli kılmak. “Bağcıyı dövmek değil üzüm yemek”, “üzümü sirkeleştirmek yerine şarap yapmak” deyişlerimizdekine benzer koşutluk içinde.

Cumhuriyet Kitap’ta “Kitaplar Adası”nda da bu anlayışı gözetiyorum. Bugüne dek son otuz yıl içinde yüzlerce öykücünün birkaç bin kitabı üzerinde dururken de yine bu amaç doğrultusunda kalem oynattım hep. Bu çerçevede “Öykü Kürsüsü”ndeki amacımız da, ne yalan söylemeli bu kavrayışla örtüşüyor.

Özetle söylersek, öykü yazarlarını değil öykü sanatını parlatmak, bu arada ona kim ne katıyor, ne emek veriyorsa bu insanları da küstürmemek gerektiği noktasından bakıyoruz “Öykü Kürsüsü” etkinliğine. Sonuçta önce öykü sanatı! Bu öyküler, özellikle ana sayfadan veriliyor ki, her yazar kendi öyküsünü paylaşırken başkalarını da görsün, bir alışveriş olanağı doğsun; şenlik havasında ortaklık, yanı sıra paydaşlık duygusu pekiştirsin aralarında, yapılan yayınlar öykü sanatına yol aldırırken bir yandan öykü yazarlarını yüreklendirip öte yandan onları geliştirsin de…

Sözgelimi kitaplı öykü yazarlarının bile “öykü” ile “hikâye” arasındaki farkı belirgin biçimde kavrayamadığını gözlerken yola yeni çıkanların bu konuda ufku nasıl geliştirilebilir, onlar için neler yapılabilir? Bunun yanında yazarların temel sorun olarak gördüğü kitap yayımlama noktasında yapıp etmeleriyle ilgili dile getirdikleri ya da paylaşımları bize neyi söylüyor, bu anlamda kendi aralarında bir platform oluşturabilirler mi? Farklı öykü okuma programları yapılıp geliştirilebilir mi? Öykü sanatının toplumda yaygınlaşması, hemen her öykü yazarının okunurluğunun sağlanması için neler yapılabilir?

Bunun yanında öykünün de hikâyesi olduğuna, kaldı ki romandan sinemaya, resme, müziğe bütün sanatlar kadar bilimcilerin, sporcuların, hatta her insanın, dahası hayvanın, bitkinin bile, bunların ötesinde canlı cansız her varlığın bir hikâyesi bulunduğuna göre, içinde anı, günce, belge, bilgi vb. barındıran milyarlarca hikâye nereye oturtulabilir, öykücü bunlardan nasıl yararlanabilir? Bütün bu hikâyelerden öyküye nasıl geçilebilir, bunun için neler yapılabilir? İşte bunların da konuşulup tartışılabileceği bir platform olmasını bu kürsünün kim istemez?

Şunu da ekleyelim. 15 Şubat’ta sitemizin ikinci yayın yılı başında geniş bir değerlendirme yapacağız elbette, ama şimdiden şunu söyleyebiliriz ki, www.sadikaslankara.com sitesinin binlerce paylaşımla en çok ilgi gören bölümlerinden hatta başlıcalarından biri “Öykü Kürsüsü”.

Diyeceğim, yolun başındayız daha…  O halde bilinen özdeyişin değişmeceli yanıyla seslenelim hadi: Öykü uzun, yaşam kısa. Yani geldim gidiyorum, şen olasın öykü sanatı!

“Öykü Kürsüsü”nde yapılmak istenenlere, yapılanlara bu açıdan bakmak gerekiyor. Kendi payıma, yapmakta olduğum işi en iyi biçimiyle yapmaya çalışıyorum, ama bu, en iyisini yaptığım anlamına gelmiyor yine de kesinlikle.