Yazınsal Yaratıda Masal-Söylen Dili…
M.Sadık Aslankara
(09.11.2017 YAZISIDIR.)
Masal-söylen türlerinin bir yazar için ufuk açan, yaratıcılığı kışkırtıp besleyen ana damar halinde sanatın temeline yayıldığı biliniyor. Eğer bir kurmaca kazısı yapıyorsanız, yolunuzun bir biçimde masal-söylen türleri arasından geçeceğini kestiriyorsunuz demektir o halde.
Gerçekten, bir yanıyla Şamanik olarak nitelenebilecek masallar, mitolojik hikâyeler, yazar yaratıcılığını besleyen yanıyla büyük önemle sahip. Rüyalarla, hayallerle bezenerek yazınsal alana katılan, gerçeküstüne, soyuta, bilimkurguya, ütopyaya, distopyaya, saçmaya vb. dayanak oluşturan, ama aynı zamanda uydurma, kurma, anlatma sanatımızın ilkel, nahif biçimleri olarak da kamçılayıcı, kışkırtıcı etkiye sahip masal-söylen, bu nedenle çok önemli.
Bu saydıklarımız, bir yandan tüm sanat edimleri için kazandırdığı farklı kışkırtıyla önem taşırken doğa, toplum karşısında kendimizi sınama alanı, beslenme ocağı olarak da bir varoluşsal dayanak kuşkusuz. Nitekim edebiyattan tiyatroya, müzikten resme, yontuya, sinemaya bütün sanat alanlarına yayılıp buraları kuşatarak büyüsel bir çekim döngüsü yarattığını biliyoruz masal söylen filizinin.
Kaldı ki erken çağlardan başlayan iştahla her insanın yaşamına katıldığı göz önüne alınırsa, âdeta insanoğlunun böyle bir büyüyle yola çıktığı, bunlar olmadan yolculuğunu sürdüremediği gerçeği de enikonu belirgin biçimde önümüze geliyor demektir.
İnsanoğlunun hikâyeye, masala, eh hadi düpedüz söylemiş olalım; yalana, kurguya gereksinim duyduğu çok açık. Nitekim tüm canlıların yaşamında önemli bir role sahip “oyun” olgusunu insan için denek taşı bağlamında kabullenirsek, bu yolla yalanın, kurgunun sınaması yapılabilir kolayca.
Tüm sanatların, gerçekliği, kendi kurgusu içinde yeniden yapılandırması da bundan kaynaklanmıyor mu zaten? Bizi kurgunun gerçekliği yönlendirmiyor mu? Bundan kendi çıkarları doğrultusunda yararlanan, kitleleri kendi hizmetleri için yönlendirmeye girişenler bir yanda dursun, ama olgusal gerçekliği biz, herhangi kurguda, yani yalanla kurulu gerçekte daha iyi görüp kavramıyor muyuz? Kurgusal gerçeklik için dile getirilen, “gerçekten daha gerçek” nitelemesi de bir bakıma bunu anlatmıyor mu aslında?
Öyleyse, kitleleri çıkar amaçlı yönlendirmeye dönük sistematik yalan üretmenin dışında sanatta kurgu yoluyla, temelde oyun bulunan yalandan yararlanmak, salt bu açıya bağlı gerçekliğin kavranma biçimlerinden biri olarak da alınabilir öyleyse.
İşte masal söylen dili, bu anlamda bir yazarın olmazsa olmazı olarak görülmeli. Bütün öteki sanat türlerinde her sanatçının duyacağı beklenti doğrultusunda.
Yaşar Kemal’den Kemal Bilbaşar’a, Güngör Dilmen’e aramızda olmayanların yanında, Osman Şahin’den Nursel Duruel’e, Latife Tekin’den İhsan Oktay Anar’a, Hasan Ali Toptaş’tan Hasan Özkılıç’a, Faruk Duman’dan Kemal Varol’a farklı kuşaktan pek çok yazarın masal-söylen diline dayalı bir soyutlayımı, dönüştürümü anlatı harcı yaptığı, yazınsal yolculuklarını bu zenginlikten yararlanarak sürdürdüğü biliniyor. Bunlara, adlarını anamadığım pek çok yazarı, kimi şairleri katmak da gerekiyor.
Diyeceğim, yukarıda bir çırpıda sıralayıverdiğim yazarlarla sınırlı değil bu yolda ciddi örnekçe bağlamında alınabilecek edebiyatçı sayısı. Ama yazın kamuoyunda, daha çok Binbir Gece Masalları temel kaynakça olarak alınıp gerisine biraz sırt dönülüyormuşçasına hava seziliyor görece.
Nasıl ki her toplum kendine özgü söylenler ürettiyse Anadolu’da, Türkçe kadar öteki Anadolu dilleri de bu yönde zengin bir birikim taşıyorsa günümüze, bize düşen görev, ilk elde bunları unutturmamak, sonrasında sahiplenip geleceğe taşımak olmalı..
Yazınsal yaratıda böylesi verimler, okur için elbette başucu kaynağı değer taşıyor. Ne var ki kimi örnekler masal-söylen temelli dönüştürümler yalnız çocuk genç yazınında yapılırmışçasına bir izlenime de gidiyorum zaman zaman. Ama yaratıcı yazarlık yolunda ilerlemek isteyenler, çocuklara dönük kaleme alınmış da olsa masal-söylen, bu ürünlere kapıyı aralık tutmalı hep.
Sözgelimi kitaplığımdan kabaca çıkardığım kimilerini paylaşayım sizinle: Halikarnas Balıkçısı; Anadolu Efsaneleri ve Hey Koca Yurt (Yeni basımlar: Bilgi), bunların yanına eklenebilecek birkaç Halikarnas Balıkçısı kitabı daha tabii, Ahmet Şükrü Esen; Anadolu Ağıtları (İş Bankası, 1982), Cahit Beğenç; Anadolu Mitolojisi (MEB, 1966), Ali Püsküllüoğlu; Türk Halk Öyküleri (Türk Dil Kurumu, 1982) ve Anadolu Efsaneleri (Yeni basımlar Can), Şadan Gökovalı; Mythologia (Söylencebilim) ve Anadolu Söylenceleri (Salihli Belediyesi, 1990) Mevlüt Kaplan; Yaşayan Anadolu Efsaneleri (Özgür Eğitim, 2003).
Bunlara, çocuk genç okura yönelik kaleme alınmış, severek okuduğum şu kitapları da ekleyeyim: Azra Erhat; Troya Masalı (Günışığı, 2014), Ahmet Ünver; Ege Kıyılarından Eski Zaman Masalları (Yeni basımlar Günışığı), Yaşar Atan; Homeros’un İzinde İlyada Öyküleri (Boyalıkuş, 2017), Leyla Onat; Mitolojik Öyküler (Özkaynak)…
Yaratıcı yazarlık yolunda ebette bir uğrak Binbir Gece Masalları… Ama yaratıcı yazarlığın bin bir uğrağı daha bulunduğu hiçbir zaman unutulmamalı…