TİYATRO: Bir “Baba” Tiyatro!

Her şeyi söylemek mümkün. Belki de asıl bu yüzden tam anlamıyla “Baba” bir tiyatro Baba Sahne. Şevket Çoruh’un “Tak-Şak”lara karşı “Nah!” diyerek yoktan var ettiği, “alan” yaratıp ortaya koyduğu büyük kilometre taşı bunu gösteriyor. Affedersiniz, Tanrı edasıyla hem de. Değerli yönetmen Ragıp Yavuz’un, “Peki ya şimdi?” sorusu bir bakıma bunu pekiştiriyor zaten.

Ve böylece işte o oyun geliyor sahneye: Kanlı Komedya (Caligula).

Bu nefis metin, sahnelenen, yayımlanan kimi oyunlarıyla bizde de iyi bilinen Bulgar yazar Stefan Tsanev’in imzasını taşıyor. Bulgakov, Nâzım Hikmet gibi ustaların yolunda, bir ölçüde onların ardıllığında geliştirdikleri sanatsal dünyalarıyla Stefan Tsanev, Duşan Kovaçeviç gibi yazarlar neredeyse “oksimoron” gibi alınabilecek toplumsal yergileriyle her ne engel çıkarsa çıksın, her şeyi söylemenin yine de mümkün olduğunu gösteriyor her seferinde bize.

İnsanın İçindeki Öteki İnsan: Caligula…

“Şeytan” dememek gerekiyor, apaçık insan işte. Adı: Caligula. “Havyan” da denilmemeli, insan dışında hiçbir hayvan bu denli cani değil çünkü. Adı Caligula (12-41). Roma İmparatorluğunun zalim, cani diktatörü. Adnan Menderes’in, “Odunu milletvekili seçtiririm,” sözünden iki binyıl önce atını konsül yaptığı söylenen bir “deli”. Tarihçiler, hakkındaki söylentilerin tümünün doğru olmadığını vurgulasa da acımasız kanlı bir diktatör olduğunda ağız birliği yapıyor ama.

Yalnızca “at” simgesi bile dünya tiyatrosunun buna dönük ilgisini kışkırtıp böylesine bereketli bir konuya yönelmesine yetiyor. Bunlardan biri de Macar oyun yazarı Gyula Hay. Özdemir Nutku, ondan çevirdiği At adlı oyuna yazdığı “Bir Caligula Taşlaması”nda konsül yapılan atla ilgili şöyle söylüyor:

At’taki dramatik olay, duyguları kötüye kullanılarak uyutulan halkın, başına geçirilen bir atı bile konsül olarak kabul etmesi, bu atı putlaştırması ve hatta bu ata kızlarını peşkeş çekmek için birbirleriyle yarış etmesidir. Bu, oyundaki tek suçsuz yaratık, olup bitenden haberi olmayan, otunu yiyip kaşağılanan konsül hazretleri attır. Ancak at bu suçsuzluğunda, suçlular tarafından kötüye kullanıldığından, bir ‘at olmanın’ verdiği masum bir yaşam yerine, suçluların suç ortağı yaptıkları bir yönetici durumuna girer.” (Gyula Hay; At, Çeviren: Özdemir Nutku, Kabalcı, 1991, s.6)

Kan dökmekten haz alan ruh hastası Caligula, Stefan Tsanev’in Kanlı Komedya’sında Caligula, atın yanı sıra her türlü zalimliği, diktatör kaprislerini halka dayatmanın örneklerini vererek, âdeta kumar oynarcasına, halkın bu zalim diktatöre dayanma sabrını ölçer. Neredeyse son eğlencesi budur diktatörün. Acaba halk boyun eğmekten vazgeçerek onu öldürmeyi başarabilecek midir acaba? Böylelikle diktatör kumar oynar, âdeta bu kumarla da sonunu hazırlar.

Tsanev-Yavuz-Oyuncular İşbirliğiyle Uçurulan Bir Oyun…

Baba Sahne yapımı Kanlı Komedya (Caligula), adı üzerinde Caligula adlı diktatöre özgülenmiş görünse de dünyanın bütün diktatörlerine gönderilmiş bir kara güldürü.

Elbette Stefan Tsanev metninin, Hüseyin Mevsim çevirisinin bu başarıdaki rolü yadsınamaz. Ancak faşizm, dikta, savaş karşısındaki duruşu, barıştan, özgürlükten yana estetik çözümleyişiyle, sahne üzerinde kullandığı tiyatral öğelerinden dışa yansıyan soyutlayım, dönüştürüm eşliğindeki simgesel göstergeleriyle her zaman dikkati çeken Ragıp Yavuz’un bundaki payının özellikle altını çizmek gerekiyor.

Bir başarılı yönetmenin hakkını bu oyunda teslim etmeyeceksek ne zaman yapacağız bunu? Sonra gelsin, büyük enerjiyle sahnede fırtınalar estiren oyunculara… Levend Öktem, tiyatromuzun bin bir suratı konumuyla birbiri içinden geçerek yansıttığı bir karakteriyle daha tanıştırıyor seyirciyi. Sinsi, ikiyüzlü, kara bir adam, ama hırsları, tutkularıyla bu hastalığını alt edememekle birlikte bunların hep altında kalan o milyonlarca zavallının bir tipolojisi halinde.

Böylesine bir kanlı komedi dehşetini, bunun yanında tragedyanın çaresizliğini aynı anda büyük bir enerjiyle yansıtmayı başaran Ahmet Saraçoğlu. Enerjileri çoğalıp zenginleşerek sahneden seyirciye akan Ecem Üstündağ, Pınar Coşkun…

Sahne üzerindeki bütün bu kucaklayıcı toplamı, görsel işitsel, eylemsel destekleriyle kutsayan öteki yaratıcılar. Sahne ve kostüm tasarımında Barış Dinçel, Işık tasarımında Yüksel Aymaz, müzikte Can Şengün, koreografide Yasemin Gezgin. Ardı sıra Berkay Yiğitaslan’ı görsel efekt tasarımı için, İdil Trabzonlu, Ali Osman Böcekçioğlu, Nesrin Kahveci üçlüsünü de yönetmen yardımcıları olarak anmamak olmaz.

Bir kanlı diktatörü, onun eninde sonunda yıkılacak o kanlı saltanatını bize tam bir eğlence havasında yansıtırken apansız eşiklerde konuyu kavramsal açıdan algılamamızı sağlayacak yansıtımıyla seyircisini doyuran bir oyun Kanlı Komedya (Caligula).

Tiyatromuzda Farklı Bir Seçenek: “Baba Sahne”…

Albert Camus, Caligula adlı oyununda Hélicon’a şunu söyletir: “İnsan seçim yaptığını sanır, oysa asıl seçilen kendisidir.” (Çev.: Ayberk Erkay, Can, 2015, s.16). Tsanev bir bakıma böylesi ikilemle geliyor seyirci önüne: Diktatörü seçmiş görünen bir halk, sonuçta kendi tutsaklığını da seçmiş olacaktır çünkü.

Buyurun işte eğlencesi, dehşetiyle bir kanlı komedi sizlere, ister içinize sindirir güler eğlenirsiniz, ister dehşete kapılıp isyan edersiniz. Siz nasıl seçildiyseniz siz de kendi seçiminizi yapabilirsiniz. Özünüzü tutsak kılmak ya da özgürlüğünüzü seçmek sizin elinizde. Bu bağlamda Baba Sahne, size kendi özgürlüğünüz içinden sesleniyor. Kendi oyunları kadar, farklı toplulukların İstanbul’da, Türkiye’de sahnelenen oyunlarını da sahne dağarına alıp sunarak…

Bir son alkış da bütün zamanlar için Şevket Çoruh’a o halde. Ve onu hiçbir zaman yalnız bırakmaması gerektiği bilinciyle ayağa kalkmış seyirciye!