tiyatrodergisi.com.tr için yazılmıştır. M.Sadık Aslankara
Artık romanlarda bile sözü edildiğine göre, demek alabildiğine yaygınlık kazanmış olmalı, kentin kıyısında uyumsuz, aykırı ortamlara yerleşip burayla hiç de örtüşmeyecek sanatsal-kültürel yapılar kurmaya girişmek.
Nitekim son zamanlarda okuduğum Zeynep Göğüş’ün Zeytin Kuşu (Everest, 2019) adlı romanındaki şu satırlar, artık hiç şaşırtmadı beni:
“Şehrin oto tamircilerinin olduğu bu bölgede sanatçı atölyeleri pıtrak gibi çoğalıyordu. Kiralar ucuz çünkü. Yine de sanatçılar azınlık burada.” (s.29)
Çok değil yirmi yıl önce okusaydım, gerçektenlik duygusu taşımadığını söylemekten çekinmezdim bu satırların. Oysa özellikle tiyatro salonları bağlamında bugün birebir yaşadığım bir gerçeklik diyebilirim bu durum benim için. Söz konusu duyguyu kendi payıma İkinci Kat’ın salonunu bulmak üzere Karaköy’ün dolambaçlı sokaklarına daldığımda yaşamıştım ilkin.
K! Kültüral yapımı olarak Jean Genet’den Sosi Dolanoğlu çevirisiyle Yağmur Yağmur’un uyarlayıp yönettiği “Paravanlar”ı izlemek için 4.Levent Sanayi’den girdiğimde hiç de şaşırmadım artık. Sokaklardan geçerken sanayideki işyerleriyle atölyeler faşır fuşur çalışmayı sürdürüyordu hâlâ, düşünün. Sonrasında o vahaya ulaştım işte: K! Kültüral.
Adı “Sanayi Mahallesi” olarak geçen bir yörede yaşayan insanların adını duymadan bu dünyadan ayrılacakları Jean Genet, diplerine gelmişti ama onların haberi olmayacaktı bundan hiçbir zaman. Oysa sıra dışının üstatlarından Genet, bal gibi de buz gibi de bu insanların yaşamını anlatıyordu “Paravanlar”da bir bakıma. İnsanlığın yaşamını odakladığı sorunsal karmaşasını kendince bir sahne plastiği bütününde panayır yerine çevirerek üstelik.
K! Kültüral’ın yörede böylesi vahaya dönüşmüş salonunda hem de yüksek düzeyde bir Jean Genet izlediğinizde, çarpılmış gibi çıkıyorsunuz oyundan. Hatta alkışınızı yetersiz gördüğünüz gibisinden bir eksiklik duygusu bile sırtınıza binmiyor değil yük anlamında.
Sahi, Yağmur Yağmur tarafından uyarlanıp yönetilen K! Kültüral yapımı “Paravanlar” için konuşmaya geçtiğimizde neler söyleyebiliriz peki, biraz da buna bakalım mı?
Tiyatromuzda Yeni, Başarılı Bir Cephe: K! Kültüral…
Karanlıkların, karabasanların içinden süzülüp gelen farklı çizgide yazar konumuyla bir Jean Genet oyunu izlemek, kuşku yok ki buna hazırlıklı olmak anlamına da geliyor aynı zamanda.
Yeni kurulan K! Kültüral, izlediğim bu ilk oyunuyla sahnede bir gerçeküstü tablo halinde şerham şerham açılıyor sanki. Öylesine çekip çeviriyor insanı, orkestrasyonu yapılmış bir büyük sunumla karşı karşıya kaldığını görebiliyor seyirci.
Evet, yine bir tiyatro mekânı, yeni bir topluluk, yeni bir kavrayış, uzunca zamandır âdeta unutmuş gibi durduğumuz bir yazardan yeni oyun. Yeni bir tiyatro cephesi bağlamında alınabilir o halde K! Kültüral.
Varoluşun sömürüyle, şiddetle, ötesinde vahşetle buluşturulup bir kara anlatı, uyumsuzluk sarmalıyla yoğrulduğu Jean Genet oyunu, tamam, ancak işte tam da bu noktada yaşanan çağın perdesini aralayan bir oyun olduğunu da söylemek zorundayız bunun. Yapılamaz bir tiyatro değil elbette; ama bu güç işin altından kalkabilmenin, üstelik bunu açık biçemle sunabilmenin büyük emek, özveri gerektireceği de ortada.
Bu nitelikleri nedeniyle topluluk, Paravanlar’ı, kendi içinden çıkarak kendini açımlayan oyun biçemiyle sahnelemeye girişiyor, başarıyor da. İşte bu başarıyı kolaylaştıran ya da başarının önünü açan etkenler üzerinde durayım istiyorum kabaca da olsa.
Kadro Emeğiyle Yüceltilen Kolektif Bir Oyun…
Kendi karanlıklarından çıkıp neyi anlatıyor Paravanlar’da Jean Genet?
Fransa’nın ayıbı “Cezayir sömürge masalı” olarak alınabilir Genet metni. Önde Sayid’le Leyla’nın evlilik süreci anlatılıyor görüntüsü, artalanda gitgide yoğunlaşan karmaşanın ağırlığı seyirci sırtına binmekte gecikmiyor elbette. Birbirini üreten sömürü döngüleri oryantalist bakışın pejmürde ettiği kitlelerdeki doğulu, gizemli havanın da baskısıyla özgürleşemeyen, özgürleşmediği için bireyleşemeyen insan coğrafyasını deşiyor, hem de alabildiğine derinlemesine.
Yağmur Yağmur, orkestrasıyla bir büyük opera havasıyla sahneyi açıyor Paravanlar’da. Görkemli bir görsellik eşliğinde müzik, dans, ritim eşliğinde. Bunlara kattığı kırık aynalar, kuklalara dönüştürdüğü göstermeci nesneler aracılığıyla.
Oyun, böylesi büyülü havada âdeta bir şamanın, oyuncular kadar seyirciyi de başına topladığı ritüel çevresinde sunuluyor işte. Bu sunumda yönetmene yine kendi görüntü ve videoart tasarımı yanında özellikle koreografide Orçun Okurgan, öteki tasarımlarda Cansu Köksal (sahne ve gerçekleştirimde), Aslı Jackson (kostümde), Yakup Çartık (ışıkta) adları da eklenmeli hemen ilk sırada. Bunların yanına Selim Can Yalçın-Barış Manisa (Müzik), Çağrı Hün (ses koçluğu) Ahmet İspirli (animasyon), Ömer Gazi Yılmaz (illüstrasyon), Erin İlkcan Aslan (afiş-video) yazılırken elbette yönetmen yardımcısı Zeliha Gürsoy da özellikle anılmalı.
“Paravanlar” İçin Alkış…
Bir alkış da oyunculara: Altay Özbek, Çiğdem Yıldız, Eren Akova, Gülnara Golovina, İbrahim Cem Tek, Pusat Ürkmez, Sercan Gülbahar, Şirin Ergüven, Teoman Gelmez, Zeliha Gürsoy.
Yeni bir tiyatromuz var İstanbul’da, yalnız İstanbul’da mı; tiyatromuzun sesi, soluğu, bir genç topluluğun olgun adımı, nefesi, seyirciye sunduğu şölen aynı zamanda. Ne şölen üstelik; görsel, eylemsel, dilsel-düşünsel-kavramsal bir buluşma, ufkumuzu açıp geliştiren, çakımlarla, uçkunlarla bizi besleyen.
Teşekkürler K! Kültüral, hoş geldiniz tiyatromuza.