SAYFA YAZISI: Kitaplı Yazarlık, Kitapsız Yazarlık…

M.Sadık Aslankara (10.8.17 yazısıdır.)

Rauf Mutluay, Ahmet Muhip Dıranas’a özgülediği bir denemesinde, şiirindeki inceliklere değinirken, bir başka yazısında yer açtığı sorularını paylaşmıştı bizimle:

“Ömür boyu şiir yazdıkları, başarılarını kabul ettirdikleri halde bazı sanatçıların kitap çıkarmakta bilerek gecikmeleri, bazen niyetlerini hiç sonuçlandıramamaları acaba nedendir? Eserlerini -Yahya Kemal gibi- bitmemiş saydıkları ve üzerinde çalışmaya devam ettikleri için mi? Bütünlükle ortaya çıkarak geçmişteki zayıf örneklerin pişmanlığını yaşamamak için mi? Sanat ürünlerini toplamayacak kadar onlara değer vermediklerinden mi? Tersine, her dizenin onurunu koruyarak onları hep arıtmaya çalışmakla kendi kendilerini sınava soktuklarından mı?” (Bende Yaşayanlar, İş Kültür, 1977, ss. 152, 153)

Melih Cevdet Anday, “şiirini her geçen gün daha çok sevdiğini” söylediği Nahit Ulvi Akgün’ün ölümü üzerine şöyle yazmıştı geçmişte:

“Ölüm acıklıdır; ne var ki şairin ölümü daha da acıklıdır benim için. Ömür boyu sözcüklerle yapılar kurmuş, duyguları, düşünceleri, yaşamak serüvenini kurcalamış, başkalarının gözünde ‘havaiyat’la uğraşmış sayılan bir garip adam. Şairlik bizde hiçbir zaman meslek sayılmamıştır, değildir de ondan. Şairlik ancak göze alınır.”

İşte, O Pera’daki Hayalet adlı kitapta yaşamöyküsü aktarılan, dostlarının “Hayalet Oğuz” olarak tanıyıp sevdiği şair, yazar, çevirmen Oğuz Halûk Alplaçin (1929-1975), herhangi sanat dalında üretimde bulunan hemen herkes için, çok farklı, çok renkli bir sanatçı imgesi olarak yer tutuyor yazın yaşamımızda.

Bu doğrultuda Leylâ Erbil’le Ahmet Oktay’ın Oğuz için kendi gözlemlerine dayalı kısa, çarpıcı yargısını okuyalım andığım kitaptan. Şu satırlar Leylâ Erbil’den:

“Bizim kuşağın Hayalet’e düşkünlüğünün (yoksa benim ve birkaç arkadaşımın mı demeliyim?) nedenlerinden biri, o sıra peşinde olduğumuz, yaratmak istediğimiz dilin, metnin Hayalet’te cisimleşmiş olduğunu sanmamızdandı.” “Hayalet Oğuz da gerçek insana has nedenlerle kendini süründürmüştür.” “… Oğuz da varlığıyla kuşağımızın bir sanatçısı olarak bizleri tarif ediyordu. Bizleri, yani 950’lerin ortasında geleneksel yazın zincirinden ayrılmış, modernist edebiyatın estetik özelliklerini benimsemiş bir yeni muhalif kuşağı. Kimilerinin bunalımcılar dediği, kaçaklar dediği…”

Şu sözler de Ahmet Oktay’a ait:

“Oğuz Halûk, bürokrat ve feodal bir aileden geliyor olmasına rağmen, asla bir rantiye olmadı. (…) Anonim bir kimlikti belki de. (…) Oğuz Halûk, bugünün koşullarında olunamayanı temsil ediyor çünkü.” “Kimi romantik

arkadaşların inandırmak ya da yeniden inşa etmek istemelerine karşın bir entelektüel marjinal değildi Oğuz.” “Ama içtendi. Kusurlarını söylerdi hemen. Bugün artık, kusurlu insanlar sadece ezilen sınıfların arasında yaşıyor. Oraya sürgün edildi kusur. Yazarlar, çizerler ve yazar çizer adaları artık mükemmel olarak doğuyorlar.” (O Pera’daki Hayalet, Haz.: Sezer Duru, Orhan Duru, YKY, 1996, ss. 58, 59 – 62, 63)

Oğuz Alplaçin imzasıyla yayımlanmış tek kitabı var Hayalet’in: Dünya Sarsılıyor Rock’n Roll (1956), o kadar.

Sezer Duru-Orhan Duru ikilisinin bu kitaba değgin vurgusu ilginç:

“… Yaklaşık kırk yıl önce ‘Rock’n Roll’ olayının her yönüyle nabzını tutuyordu. Rock’n Roll bugün de etkisini sürdürüyor. Hayalet Oğuz’un nerdeyse çağa damgasını vuran böyle bir müzik olayını bu kadar yıl önce sezebilmiş olması, onun yeteneklerinin birini daha gösteriyor.” (s.119)

Evet, kitabınız hiç yayımlanmayabilir ya da tek kitapta kalabilirsiniz pekâlâ. Ancak bu durum sizin yetersizliğinizin veya başkalarına göre yeteneksizliğinizin göstergesi olamaz hiçbir zaman…

Biz bütün bunlara bakarak, kendimize dönük eleştirel pay dermeliyiz yalnızca, o kadar. Kuşku yok ki, yaşanan toplumsal değişimlerle çıktılar da yazarları, kimileyin şaşırtıcı olgularla karşılaşılmakla birlikte farklı yönsemelere yöneltiyor.

Sözgelimi toplumbilimci Mübeccel Kıray, Değişen Toplum Yapısı dizisinin daha “Sunuş”unda şu düşünceyi paylaşıyor bizimle:

“Hiçbir toplumsal gelişme hiç aksamadan dümdüz bir çizgi üzerinde sürüp gitmez. Bizim toplumumuzda da her insan ilişkisinde, her kurumda, her değer ve zihniyette en çok etkilenen, çok çabuk değişenler olduğu gibi, orta hızla değişenler, çok yavaş değişenlerle etkileşe etkileşe bunlara bir arada işlerlik kazandıran yeni mekanizmalar, kurular, ara formlar oluştura oluştura ve toplum yapısını yenileye yenileye aynı zamanda eskisi ile ilişkisini yok ede ede yeni bir temel toplum yapısına ulaşmaktadır.” (Değişen Toplum Yapısı, Bağlam, 1998)

Nitekim yazarların genetik yapısı üzerinde gözlenen değişimler de bu doğrultuda ele alınabilir. Yazın sanatının kendi değerlerine, ama bu arada yazarlarda gözlenen nitel değişime, bir kez de Selim İleri’nin bakışıyla yaklaşalım mı, ne dersiniz?

Bunu, bu “Sayfa Yazısı”na ek, Sevgili Selim İleri’yi de sitemize “Konuk Yazar” alarak alıp öyle aktaralım gelin.