SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Mesenden Sponsora Değişimdeki Yönü…

Mesenden Sponsora Değişimdeki Yön…
M.Sadık Aslankara
(01.3.2018 YAZISIDIR.)

“Mesenlik”, köken itibariyle İlkçağa, eski Yunan’a geri gitse de kavrayışın yeniden dirilip kurumsallaşması bağlamında bu, Rönesans’la da ilişkilendirilebilir.

“Sponsorluk” ise, geç burjuvazi çağında daha çok da kapitalist ilişkiler ağı içinde kendisine yer bulan bir kavram.

Böyle bir yazıda sözcüklerin kökenine girmek gerekmiyor. Tersine bunların anlamsal açılımları peşine düşüp bizi buluşturacağı yere bakmak gerekiyor, doğrusu bu çünkü.

Evet, mesen de sponsor da katkı veriyor, katkı vermeye veriyor da arada çok önemli farklar var yine de.

Bu doğrultuda mesenlik bir paylaşım ruhu, yanı sıra paydaşlık temeline dayalı kavrayış. Bundan ötürü mesen, katkı verdiği kentle, kurumla, sanatçı veya sporcuyla süreğen bir paylaşım yaşıyor, yaşamakla kalmıyor, arasında paydaşlık da oluşturuyor aynı zamanda.

Ne demek bu?

Katkıda bulunduğu yerle, kurumla, kişiyle özdeşleşiyor, bunun onurunu yaşayıp taşıyor, kendisini ondaki simge ruhun ardılı olarak algılıyor, demek. İşte bu nedenle bir paydaş olarak, içtenlikli duruşuyla pekâlâ öne çıkabiliyor. Bu yüzden de kendisine saygı duyuluyor, sevgi gösteriliyor.

Ya sponsor?

Katkı vermekle birlikte eyleminde kendisini gözeten, bu girişimine dönük maddi değilse de manevi çıkar beklentisi içinde olduğunu yansıtan davranış sergiliyor. Sözgelimi sponsor, paydaşlık algısı yaratsa da mesen gibi bunu içtenlikle yapmıyor. Göze girmeyi benimsiyor daha çok, bunun sağlayacağı maddi manevi hazlardan hoşlanıyor, ötesinde bundan yararlanmayı umuyor.

Bu kavram çiftini Stanislavski’nin, birebir böyle söylemese de bunu pekiştiren anlamda orta malına dönüşmüş kalıp deyişle ortaya koymak bana çok daha mantıklı geliyor: “Sahnede kendini değil, kendini sahnede sev!”

Ne kadar da derin bir anlamla buluşturuyor bu söz…

Buna benzer yaklaşımlar getirilebilir daha başka.

Mesenliğin temelinde içtenlik yatıyor öyleyse, sponsorluğun temeli ise hesaplılığa dayanıyor. Mesen, katkı verdiğinin tarafına geçiyor, sponsor ise katkı verdiğini kendisine çekmeye çabalıyor sürekli. İlki itaat beklemiyor ama öteki enikonu bir itaat beklentisi içinde olduğunu yansıtıyor.

Mesenlik kavrayışının temelinde Antikçağ Yunan hümanizmiyle Rönesans aydınlanmasının yattığı söylenebilir. Oysa sponsorluğun temelinde kapitalizmin ekonomik işleyişinin, para-mal değişiminin payı olsa gerek. Demek ki bu iki kavramın eş anlamlı sözcükler olarak alınması olanaksız.

Görüldüğü gibi iki kavram, birbiriyle örtüşmek bir yana, tam anlamıyla birbirine karşı, sırt sırta duruş sergiliyor.

Ben bu iki kavramın getirdiklerini, kavrayışı sanatçılardaki kişilikle bir biçimde ilişkilendirerek ele alıp değerlendirmenin olanaklı olduğu kanısı taşıyorum kendi payıma.

Nasıl mı?

Sanatçılar, alanlarında kendilerinin meseni olarak davranabilir. Zaten bir gönüllülük, gönülden bağlanma, kendini içtenlikle verme hüneri değil midir sanat? Tıpkı mesen gibi…

Kendisini yapageldiği sanatında var etme anlayışı bu. Tıpkı Stanislavski’nin sözünü ettiği doğrultuda. Bir kendini vermişlik; sanatının dervişi olmak yani.

Ama bir de var ki kimileri, sanatını, sanatı, kendisini var etmek amacıyla kullanıyor, sanatı değil de kendisini öne çıkarmak bütün amacı.

Birebir karşılıklar yerini bulmasa bile çok da akla aykırı değil herhalde, değil mi?

O halde mesen olmaya bakmalı, bunun yolunu yordamını öğrenmeli bir sanatçı ilkin.