SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Yazmak, Kendini İfade Etme Biçimi…

Yazmak, Kendini İfade Etme Biçimi…
M.Sadık Aslankara
(15.11.2018 YAZISIDIR.)

Bu yazıyla birlikte, sonraki haftalara da taşıp yayılacak bir diziye geçiyorum diyebilirim. Bu nedenle bağımsız yazılardan oluşan söz konusu diziye, “yazarlık halleri” ya da “yazarlık serencamı” gibisinden başlık da yakıştırılabilir.

Birkaç ay önce buna benzer yaklaşımla, âdeta bir dizi çıkarmıştım yine, daha çok yaratıcılık bağlamında. Aslında bütün bu yazıların, edebiyata, yazmaya özgülediğim ötekilerle birlikte bütünlük taşıdığı, taşıyacağı kestirilebilir kolayca.

Yazma eyleminin, en azından yazarlar arasında, bir “kendini ifade etme” biçimi olarak alındığı biliniyor. Kendini ifade etme, hep süreğenlik taşıyacağına göre yazarlık, vazgeçilemez bir edim olarak çıkıyor demektir karşımıza.

Öyle ya kendinizi ifade edemeyebilirsiniz, o yeterlikte değilsinizdir ya da güven duygunuz yerdedir, bu başka. Sorunun çözümüne farklı yerden başlanır o zaman. Ancak, ifade etmekten kaçınır mısınız? Diyelim bugün kendinizi ifade edip iki ay sonra bundan vazgeçmeniz, derken üç-beş ay sonrasında kendinizi yeniden ifade etmeye yeltenmeniz mümkün mü? Çizgiselleştirilmiş, ekseni kaydırılmış düşünceymiş gibi alınmasını arzu etmem bu sözlerimin.

Yine de olgu, bu yanıyla işin zanaat kısmını anlatıyor. “Kendini ifade etme” yaklaşımı bağlamında istiareye yatmış biri için yalnızca uygulama elbette bu. Hatta özetle bir iş-eylem biçimi de diyebiliriz bunun için. Sözgelimi keçecinin, bağır-döş dövüp adam edeceği keçeyi; bakırcının evire çevire tokmaklayacağı kazanı düşünmesi, insanın yatacağı bu istiare sürecine dönük ipucu olarak da alınabilir.

Yalnız bir “form”, “biçim” değil ayrıca yazmak. Bir eylem, gizlendiğimiz köşeden çıkıp düpedüz başımızı doğrultmak. Sinmekten sıyrılıp ortaya çıkmak, sobelenilsek de sonunda, ille nefesimizi körüklemek.

“Yazmak”, buna göre kendimizi ifade etmeyi sağlayan bir zanaat. Neden? Çünkü yazma eylemi aslında keçeyi dövme, bakırı tokmaklama eyleminden farklı değil. Her gün yineleyerek yaptığınız bu işle zanaatınızı geliştiriyorsunuz. Böyle bir yeti kazanmadan, bu yönde bir zanaat sahibi olunmadan, sanat nasıl yapılabilir ki? Mümkün mü bu?

O halde bıkıp usanmadan yazacaksınız… Eğer şurada okumaktan söz açmıyorsam konumuzun “yazmak” oluşundan kaynaklanıyor bu. Her gün yazacaksınız. Kolunuz düşene, parmaklarınız ağrıyana dek…

Korkmayın, satırlarınız sizi ele vermez. Çünkü hiç kimse kendisini yazmayı, anlatmayı başaramaz. Hiçbir yazınbilimci, yaptığı yazınsal kazılar sonucu, yazarla metni arasında kimya formülünü andırırcasına matematik dile dayalı bir kanıtlama getiremez. Bu bile başlı başına saçmalık olarak ortaya çıkar. Elbet herkes kendisini yazacaktır, her okurun kendisini okuduğu gibi. Bundan kuşku duyulabilir mi? Kaldı ki yazan yazdıklarıyla kendisini dışa atar, kendisinden kurtulur ayrıca.

Geçmişte Burdur’da düzenlenen bir etkinlik dönüşünde, Erhan Bener’le sınırlı süre yan yana otobüs yolculuğu yapmıştık. Hiç unutmadım, şöyle demişti aklımda kaldığınca: “Ben her gün yazarım. Diyelim bilmediğim kentin birindeyim ya da yabancı bir ülkede. Oteldeyim, kâğıt kalem yok yanımda. Odada bir şeyler varsa onlarla yazarım, o da yoksa resepsiyondan isterim, ama her gün mutlaka yazarım. Çünkü yazmak ihmale gelmez.”

Bunu söyleyen, sanatlı yazma hünerini cümle âleme göstermiş, kanıtlamış biri. Gerisini siz düşünün.

Kendinizi ifade etmek istiyorsanız eğer, durmaksızın yazacaksınız, hiç durmadan… Bunun başka bir yolu yok.

Kim bilir, süreç içinde belki robotlar da alabildiğine geliştirilecek, kendilerini ifade etme yeteneğiyle donatılacaktır. Her gün kendisini odaya kapatıp yazma alışkanlığı kazanmış bir robot. Ama buna ne gerek? Çünkü onlar önceden böyle programlanacağı için “sanatçı robot” olarak çıkmayacak mı zaten karşımıza.

İşte asıl o zaman düşünün başınıza gelecekleri. Hele kendilerini de çoğaltırlarsa robotlar yandı gülüm keten helva. Yazarlığın pabucu dama atılmaz mı bir anda? Bırakın sanatlı yazarlığın temsilcisi olma hayalinizi, siz daha yazarlık zanaatına bile geçemeden yani kendinizi ifade etme becerisi bile kazanamadan robotlar önünüze geçmez mi bir anda?

Hadi bakalım, bu yanından da yaklaşıp bakın soruna.