ATÖLYE’DEN: Ayşe Nilay Özkan; Atölye Gözcüsü

Atölye Gözcüsü
Ayşe Nilay Özkan

Çatının üstü sokaktan daha sıcak oluyor. Ağacın dalları bana yol yaptı, yapraklar yön gösterdi de yukarıya hoplayıverdim. Hah, şimdi yerimdeyim. Biraz gerineyim. Oh, sırtım açıldı. Kuruldum yerime. İçeri bakayım geldiler mi?

Benim işim de zor hani. Her gün sokakta rızkını bulmak… Neyse ki sarışınım. Seviyorlar beni. Şöyle içli içli bakıp da alamayacağım yiyecek yok. Dikiliyorum karşılarına, açıyorum yeşil gözlerimi, hiç dayanamıyorlar. Ne yapayım, ben de böyle bulmuşum yolumu. Ayıp mı, günah mı, yasak mı?

Camdan içeri bakıyorum. Önce o kızıl saçlı sütbeyaz geliyor. Şöyle etrafı kolaçan ediyor. Hızlı hızlı bir şeyler yapıyor. Tezcanlı. Becerikli olduğu belli.

Sonra teker teker geliyor kadınlar. Elleri kolları dolu. Masaya kitap ve defter seriyorlar. Çok neşeliler sohbet ederken.

Geldi işte beklediğim babacan. Ne şirin adam, al yanaklı Noel baba. Bir de “Hah hah ho” diye gülüyor. Kadınlar onun sözünün içine bakıyor.

Bir oturuyor, bir kalkıyorlar. Göz bantları da var. Gözleri kapanınca benim karanlıkta gördüğüm kadar keskin görüyorlar, anlıyorum.

Bazen yere uzanıp bir şeyler yapıyorlar. Tam seçemiyorum olduğum yerden. Allah’tan kulaklarım çok iyi duyuyor. Uydurduklarını dinliyorum. Çoğu hoşuma gidiyor. Bazen de saçmalıyorlar! O tombik yok mu o tombik, en çok da o saçmalıyor.

Aslında, ne yaptıklarını tam anlamış değilim; ama birlikteyken başka görünüyorlar. Sabah tek tek binaya girişlerini izliyorum, kâh düşünceli, kâh yorgun… Noel Babacan bir coşturuyor ki onları, sokaktaki hallerinden eser yok. Gözlerinde güneş doğuyor.

Ayağa kalkıp kitaplarını okuyorlar. Ben de boş değilim tabi, kim bilir kaç kitabevinde sabahlamışım. Şiir okuyorlar, biliyorum. Bazen de masal. Üzerime güneş gelmeyegörsün, masal dinleyerek uyumanın keyfi hiçbir şeyde yok.

Harıl harıl yazıyorlar. Sonra yazdıklarını seslendiriyorlar. Ben gözü kapalı bile biliyorum o öyküyü kimin yazdığını. Her birinin hikâyesi, yüzleri gibi farklı birbirinden.

Ne de şanslı bu kadınlar! Belli Babacan bilmiş, görmüş, geçirmiş ama içi geçmemiş. Nasıl da şevkli öğretmeye! Kitaplarının sürüsüne bereket, imzalarken gördüm ben.

Geldim baktım biraz önce kimsecikler yok. Cama vurdum patimle pat pat, hiç yanıt yok. Miyavladım çıt yok. Ben yine de gelir bakarım arada, görürüm diye onları burada.