ÖYKÜ KİTAPLIĞI: M.S.Aslankara; ‘Özgürlükle Ölümün Öpüştüğü An’

 “Özgürlükle Ölümün Öpüştüğü An”…

M.Sadık Aslankara

“Öykü Kürsüsü”nde “Bir Yılbaşı Gecesi” adlı öyküsünü okuduğumuz Leyla Serpil’in, 2006’da yayımladığı ilk öykü kitabı, Özgürlükle Ölümün Öpüştüğü An (Bilgi Yayınevi) adını taşıyor.

Bir yazarın eş zamanlı ama art arda kaleme aldığı iki öyküsünde bile enikonu farklar gözlenirken aralarında on yılı aşkın süre bulunan öykü kitabının ardından yayımladığı herhangi öykünün öncekilerine oranla çok başka olacağı kesin. Kaldı ki kitapta yer alan kimi öyküler, yirmi beş-otuz yıl önceye kadar gidiyor. Günümüzde de bu tarz öykülerin yazıldığına tanık olmuyor değiliz kuşkusuz. Aradan geçen birkaç on yıllık zamana karşın.

Kendisi için bir tür başlangıç olarak alabileceğimiz kitapta hikâye kurmayı, hikâye etmeyi çok iyi bilen üstelik seven bir yazar izlenimi bırakıyor Serpil. Özellikle şiddete, kıyımlara, teröre, haksızlıklara karşı özel bir duruş sergilediği görülüyor öykülerinde. Öykü kişileri de zaten hep yoksul emekçiler, çocuklar, kadınlar. Bunun sonucunda “sızılı sevgi”yle, içli duyarlıklarla buluşturuyor bizi yazar.

İçerlek değil daha çok dışarlak bakış egemenliğinde kurulu öyküler bunlar. Demek ki yazarın öykü evreni dışbükey bir aynadan bakışla yansıtılıyor. Dışbükey yaklaşım, yazarı ister istemez izlenimci bakışa itiyor. Sakıncası yok elbet. Ancak öykü evreninde yoğun ayrıntı gereksiz yüke dönüşebiliyor. Ayrıca kimi melodramatik uçlara da sürükleyebiliyor yazarı. Sonuçta yazarın söylemek istedikleri, öykünün sırtına yük olarak biniyor. Bu da anlatıdan alınacak tadı bir ölçüde zedeliyor ne yazık ki.

Ne var ki Leyla Serpil, hemen hemen aynı insan ilişkilerine yöneldiği halde son dönem öykülerinde dışbükey bakışından vazgeçmese bile içbükey bakışa açtığı geniş yerle daha farklı bir öykü damarını işleyip geliştiriyor bana göre. Gerçekten de suskunluklarla örüntüleyip görece ürettiği kapalılığı artık okura yorumlatıyor denebilir. Şu son yıllarda kendisinden okuduğum on kadar perakende öyküsü, hikâye kursa da bunları artık hikâye etmekten alabildiğine uzaklaştığını görebiliyoruz onun.

Nitekim “Öykü Kürsüsü”nde yer alan “Bir Yılbaşı Gecesi” adlı öykü bile, tek başına yazarın andığım kitabındaki on dokuz öykünün tümünden de ayrılmayı başarıyor. “Bir Yılbaşı Gecesi”, kitaptaki “Hele Bir Bahar Gelsin” adlı öyküyle karşılaştırıldığında durum çok açık biçimde ortaya çıkıyor zaten.

Her iki öykü de izlek açısından evren-karakter örtüşmesi sergilerken aradan geçen yaklaşık yirmi yılda yazarın, öyküde nerelere geldiğini ele veriyor.

Leyla Serpil, öyküde, bundan böyle dikkat edilmesi gereken adlar arasında artık kanımca.