SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; Yaşamın İçinden Aşkla Öyküyle Geçmek

Yaşamın İçinden Aşkla Öyküyle Geçmek

M.Sadık Aslankara
(13.02.2020 YAZISIDIR.)

Erendiz Atasü, öykücülüğünün artık doruğu sayabileceğimiz son yapıtı Şairin Ölümü’nde (Can, 2019), içinden akan çağrışım, anımsayış eşliğinde şöyle düşündürür öykü kişisine: “-bir âna sığan kırık hayat-” (s.32).

Evet, bugün 14 Şubat… Bir yanıyla Sevgililer Günü öte yanıyla Dünya Öykü Günü.

Yaşanılan her an, bir öykü ânı olarak kişinin hayatına saplanırken bunu yaşamanın göstergesi aşk, ama ifadesi öykü yine de.

Öyleyse hepimiz aşkların içinden geçerek hayatımızı kurup sürdürüyoruz ve bu serüvenli yolculuğu öykülerin diline dolayıp da anlatıyoruz. Yaşadığımız aşk, anlattığımız öykü denebilir.

“Kan, kanla yunmaz,” denir ya, aşk ve öykü denildiğinde bunun tam tersini getirmek gerekiyor akla. Aşk aşkla, öykü de öyküyle yunar ancak, bunun anlamı bu.

Yaşam bizi buna zorlar çünkü, zorlamak ne, dayatır. İnsanın temel güdüsü de bu yönde değil midir zaten?

Bu yüzden insan, yalnızlığını aşkla doldurur, bunu da öyküyle anlatır.

Yaşamın içinden geçmek, o en genel hayata tutunmak, insanı insan yapan temel edim bağlamında aşkla, öyküyle insanlaşmak; işte insanın gerçeği! Folklorik, etnoğrafik bütün değerler de bu evrensel gerçeğin altını böyle çiziyor.

Yazılı söylenler değil yalnız, geçmişimizden bugüne gelen ne denli kalıt varsa, tümü bu gerçeği işaret ediyor.

İnsan aşkıyla, öyküsüyle var.

O halde insan aşkıyla, bu aşkı sanatlaştıran anlatısıyla, yani öyküsüyle insan!