SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; YAZIN ELEŞTİRİSİ NE YAZINSAL ELEŞTİRİ NE

YAZIN ELEŞTİRİSİ NE, YAZINSAL ELEŞTİRİ NE?

M.Sadık Aslankara
(26.8.2021 YAZISIDIR.)

Yıllar önce Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümünün çağrısıyla katıldığım bir amfi söyleşisinde dile getirdiğimde, bölümün öğretim üyesi Medine Sivri, “Olur mu öyle?” demişti.

Peki ne söylemiştim; şunu:

Edebiyatta eleştiri, iki farklı koldan iki ayrı biçimde ilerliyor bana göre. Doğrudan edebiyatın içinden çıkan eleştiri metinlerine Yazınsal (Edebi) Eleştiri,  yazınbilim alanından gelen metinlere Yazın (Edebiyat) Eleştirisi deyip bu şekilde görece bir sınıflama yapabiliriz. En azından söz konusu metinlerle ilgili beklenti eşiği bağlamında bunun böyle dile getirilebileceği kanısındayım ben.

Bu düşüncemin, geçmişten günümüze kimi yazılarımda altını çizdiğimi, buna dönük öne sürüşlerimi, değişkeleriyle farklı yazılarımda konu edinmeyi sürdürdüğümü ekleyeyim ayrıca. Beklenti eşiklerine dayalı bu öznel sınıflamaya ilgi bağından ötürü sıra gelmişken yeniden gireyim istiyorum.

“Öykü”yle “hikâye”yi farklı anlamda nasıl alabiliyorsak, buna da böylesi bakışla yaklaşılabilir sanırım. Temele koyduğum bir-iki dayanağı sayayım ilkin.

Hangi koldan hangi yoldan ilerlerse ilerlesin eleştiri, yargılayıcı dil-mantık temelinde yapılandırılır, bu saptamadan girelim konuya. Ne ki, söz konusu ayrım için bunun yeterli kalmayacağı da gözden uzak tutulmamalı.

Sözgelimi yazarlık hüneri kazanmadan yazınsal metin kaleme getirilebilir mi? Bunun için önce yazarlık odasının onayını görmek gerekmez mi? Bu, demek değildir ki, yazar olmak için, bu alanda meslek birliğinin ya da bir yazar derneğinin üyeliği gerekir. Hayır. Yazarlıkta kabul odası kitleselleştirilip tecimselleştirilmiş okur yığınının değil ama yazın kamuoyunun ya da yazın entelijansiyasının düşüncelerini, edimlerini tartıştığı yerdir, ortamdır. Bu yer-ortam, güç koşullar altında da olsa ülkemizde yayınını sürdüren, sayıları iki elin parmak sayısını belki biraz aşan ciddi yazın dergilerinin sayfalarıdır o kadar.

Yazınsal eleştiri, böylesi onayın sahibi yazarlarca kaleme getirilebilen bir verimdir. Çünkü böyle eleştiriden ilk beklenen, salması gereken yazınsal tattır, eleştiri metninin estetik değeri, düzeyidir. Bu yüzden yazınsal eleştiri metinleri, konu alınan her neyse bunu, yazınsal değer, yaydığı dil-biçem açısından gözden geçirir. Bu metinlerin kurgusu da kurmacanın inceliklerini içerir ayrıca.

Adlarını yazılarımda anageldiğim eleştirmenlerimizin metinlerine bakın, bu metinlerde bunu gözler, onların imzasını taşıyan eleştirilerin bu öne sürüşlerimle hep örtüştüğünü görürsünüz. Kuşkusuz bu yazılar, dil-biçemce, kurgu-yapıca her ne kadar öykü gibi işlense de, yargılayıcı dil-mantık temelinde yükselecektir kaçınılmaz biçimde. Ancak yine de yazınsal eleştiri metninde yazar, bir kanıtlayan olmak değil gösteren olmayı yeğler. Bu nedenle de yazınsal eleştiri, kanıtlamalık değil, şiir-öykü-roman-oyun vb. gibi tat-haz bırakan okunmalık metindir, onun içindir ki böylesi yazarların elinden çıkmış, kabaca inceleme dışı metinlerin atıf aldığı da pek söylenemez.

Yine beklenti eşiği açısından yazın eleştirisi kolundan çıkan metinlere de bakalım kabaca.

Yazın eleştirisi, yazınsal değil yazınbilimsel metindir, önce bu saptamayla başlayalım. Yazınsal metin, yukarıda gördüğümüz üzere, yazar olmak için yola çıkmış birinin yazarlık hüneri kazandığında altına imza atmak isteyeceği metindir. Yazın eleştirisi metni, yazar olmak yerine yazınbilimci olmak üzere yola çıkanlar tarafından hedeflenebilir.

Yazınsal metin, yazınsal haz üretebilmek için şu üç öğeyi içerir: yazınsal dil-biçem, kurgu-estetik düzey, sanatsal eğlence. Yazınsal eleştiri, bunlardan soyutlanamaz. Oysa yazın eleştirisi, yazınsal metin olma zorunluluğu taşımaz. Memet Fuat’ın dile getirişiyle “derli toplu anlatmayı başaran” herhangi metin, yazıdan beklenen işlevi pekâlâ yerine getirebilir. Amaca kilitlenmiş metin olduğundan yazınsal haz üretmek zorunda değildir zaten bu.

Yazın eleştirisi metninden beklenen, yargıda, dil-mantık temelinde, kanıtlar gösterip illiyet bağları çerçevesinde sonuç üretmeye girişmek olabilir. O zaman bu yargı dilbilimsel hüküm olacaktır. Yazınsal eleştiri metnindeyse hüküm, kavramsallık temelinde çatılır. O, bunu salt alınan aşamalar halinde gösterir, oysa yazınbilimse öne sürüşünü tek tek kanıtlamak ister her seferinde.

Böyle olunca yazınsal eleştiri metni, görece bir kurmaca metni olarak alınabilir pekâlâ. Oysa yazın eleştirisi metni, yazınsal yapıt-yapıtlar ya da yazar-yazarlar, dönem-dönemler, ekol-ekoller vb. üzerine yürütülmüş yazınbilimsel bir metindir, kurmacasal hiçbir özellik taşımaz. Bir plana göre yapılandırılmış, çok önceden sınırları çekilip yazı düzeni içinde nasıl kaleme alınacağı baştan karara bağlanmıştır. Bu nedenle sözdizimleri bilim diliyle örtüşür kesinlikte yargı tümceleriyle örülebilir, oysa yazınsal eleştiri metni yargı getirse de sözdizimini yargı tümceleriyle geliştirmez. Yazınbilimsel metin olmaya da özenmez. Kendi bağımsızlığını, özgünlüğünü, estetik açıdan biricikliğini hedefler yalnız, o kadar.

Bu noktada bir küçük ayraç açmayı gerekli görüyorum. Bilimciler arasında kurmaca yazarlığını hakkıyla yürüten yaratıcı yazar da az değil. Kimi yazarlar bilimci olabileceği gibi bilimciler de yazar olabilir pekâlâ. Sözgelimi Tahsin Yücel, Füsun Akatlı, Erendiz Atasü, alanları farklı da olsa çok başarılı yazar oldukları kadar, çok doygun yazınsal eleştiri metni de üretti, üretebiliyor, hem de bilim alanındaki unvanlarını kullanmadan.

Doğal ki bunlar dışında kalan, hem yazın hem bilim bağlamında yazınsal eleştiri-yazın eleştirisi beklentilerini karşılayan metinler de söz konusu. Çağdaş Türk Dili’nde yirmi beş yıl önce “Denemeleştiri” başlıklı yazılarımla görece eleştiriyi denemeleştirip bu yönde bir yaklaşım getirmeye çalışmıştım.

Peki, ulam anlamında ben nasıl, ne makule, ne biçim bir yazarım dersiniz? Öyle ya, işin bir de bu yanı var. Elbet ona da geleceğim. Sırası var.