ATÖLYE’DEN$
Dramanın Gizli Gücü
İlkay Noylan
Eskişehir’de M. Sadık Aslankara Geliştirilmiş Yazarlık Atölyesi açılması fikri ilkin nisan ayında Ankara’da dillendirildi. Sadık Bey’le defalarca konuşup atölyenin çerçevesini netleştirdikten sonra nihayet 01 Eylül 2018 Cumartesi günü katılımcı arkadaşlarla M. Sadık Aslankara, masanın etrafında oturuyordu. Hoş, oturmalarıyla ayağa kalkıp çalışmalar için özel olarak düzenlenen ortamda Sadık Bey’in gözetiminde bilmecenin içinde kendilerini bulmaları bir oldu. Katılımcılarla Sadık Bey arasında ilk işbirliği de o anda kuruluverdi. Hemfikirdik: “Geometri bilmeyen giremez!”
Oyun; çocuğun hayatındaki en gerçek yalandır. M. Sadık Aslankara, çok derinlerde kuytulara itilmiş iç çocuklarımıza oyunlar oynattı. Başta dudak bükük, çekingen duranlar, her dramada arkaya kalmaya çalışanlar, günler içinde bir açıldı pir açıldı. Kendi içini açan sözcükleri sözcüklere ekledi, yazarak çoğaldı. Drama hayatımıza parmak izini bıraktı.
Yazmak; çizgi dışına çıkıp dışarıdan bakış açısı geliştirirken aynı zamanda duygudaşlık kurmak, herkesin bilip sezdiği yine de adlandıramadığı, dile dökemediğini bir avazda kaleme almak değil midir biraz da. O bir avazda görünen sürecin uzun kuluçka süresini, sancılarını, uykusuz gecelerini hatırlatmalı elbette. Yazıda hemen oluşuveren kalıcı, nitelikli ürünlerden söz etmek mümkün mü? Bir fikrin zihinde tomurcuklanmasından yazı sürecine, paslı ve yasaklı sözcüklerden dilin temizlenmesine, büyünün karılmasına, ritmin metnin kulağına üflenmesine, üzerinde ince ince ne tür çalışmalar yapılabileceğine hem kendi metinleri hem de diğer katılımcıların metinleri üzerinde tanıklıkla sınırlı değildi atölye süreci. Sonrasını da deneyimletmeyi planlamıştı oyun kurucu. Her turda okunan öyküyle değişen eleştirmen, okur, yazar üçgeni Bermuda Şeytan Üçgeni’nden farklı değildi. Kapanışı gerçek hayattakini temsil ederek yaptık. Öğretici miydi? Kesinlikle evet.
Bilmek ve anlatabilmek birbirinden hayli farklıdır. Üstüne hissettirmek, duyumsatmak, beş duyuyu aktif kılmak, elli üç yılda tortulanan bilgiyi kıskanmadan, sakınmadan enerjisinde hiçbir azalma olmadan satır satır paylaşmak, katılımcılarla eşzamanlı hoplamak, zıplamak, yuvarlanmak, efor sarf etmek az emek mi?
Sadık Aslankara iyi bir disipline edici. Güne şiirle başlamanın eşsizliğini hatırlattı. Masal dünyalarından sözcük deryalarına birlikte geçildi. Bazen kıran kırana sözcükler çarpıştırıldı. Kimi zaman bütün dikkatler aynı dizelerde toplandı. Hep kapalı alanda çalışılmadı elbette. Porsuk Nehri usul usul akmaya devam ederken kıyısındaki çimenlerin üzerinde yazarlar ve yazar adayları, kimi yalınayak; öyküde, romanda final nasıl yapılır bedeniyle deneyimledi. Metnin ritim duygusu verilemezse okurda sıkıntı yaratacağı bilgisini su sesiyle bağdaştırıp kendi ses ritmini şırıltının içinde kaç kişi aramıştır? Yazarların hayatta karşılaşabileceği olayların, olguların ne çoğu hayal dünyalarında aktif kılınıp deneyimlendi. Bakmadan görmek, kapalı gözlerin aktif kıldığı imgelemde seslere anlam yüklemek, işitilenleri metinlere sızdırmak; bedenleri aracılığıyla dramalarla yazınsal etkinliği grubun deneyimlemesini sağlamak bu atölyeye özgüdür.
Atölyenin her anını özel hale getiren Aslankara’nın kişiliğinde eritip bütünleştirdiği tiyatrocu, belgesel sinema yönetmeni, öykücü, romancı, eleştirmen, oyun yazarı, sunucu yönleri olur da ondan güçlü bir eğitmen çıkmaz mı? İmgelemi, özgüveni destekleyici ve tetikleyici, akla hayale gelmez etkinliklerle dramalarla zenginleştirilmiş bu çapta ve bütünlükte bir atölyeyi M. Sadık Aslankara’dan başka kim verebilir?
Yarım yüzyılı aşan birikimini sırtlanmış eleştirmenin metinler üzerinde bıraktığı izler, düzeltiler ne denli değerli. Atölye katılımcıları yoğun çalışmalarına, zihnen ve bedenen yorulmalarına rağmen bu konfora sahiplerdi. Bir ustanın, zihnindeki hüneri kalemine akıtması, metindeki olmazları ânında göstermesi konfor değilse nedir?
Anne göbek bağıyla besler, M. Sadık Aslankara sözcük bağıyla besledi yazar adaylarını, ardışık on beş gün boyunca, günde beş kimi altı saatlik çalışmayla. Geliştirilmiş Yazarlık Atölyesinden geriye çok anı kaldı zihinlerde, yüreklerde. Ajandalar sayfalarca notla doldu. Dosyalara tazecik öyküler, öyküye dönüşecek metin çekirdekleri, roman bölümleri biriktirildi.
Belki atölye kesintisiz on beş gün süreyle devam ettirilmek yerine herkesin dinlenip soluklanacağı bir iki günlük arayla ikiye bölünebilir.
Sadık Aslankara, Kitaplar Adası’nda defalarca yazdı muhakkak, bir de bu yazıya not düşülsün istedim, değerli rehberimizin kulağa küpe sözleri:
* “Tümceler oynak diş gibi olmamalı.”
* “Biriktirmeyin, birikime dönüştürün.”
* “Karakterler, yazarların kuklası değildir.”
* “Çevirmenin adını yazmamak hırsızlıktır.”
* “Metin sizin içinizde kovuklar oluşturmalı.”
* “Türkçemi anne sütü gibi almak istiyorum. Dilimi çok seviyorum.”