ATÖLYE ASLANKARA
Kafiye Müftüoğlu
Bu kış, değişik etkinliklere katılma düşüncesi kafamda dönüp dururken Adalet aradı. ”Sadık Aslankara, Ankara’da atölye açacakmış, gelir misin? dedi. Yazmayı hiç denememiştim, bir yerden başlasam iyi olur diye düşündüm, yıllardır okuyordum, benim için tanıdık sayılırdı. Olabilir dedim.
Sadık Hoca katılımcılarla atölye öncesi görüşmek istiyormuş, İstanbul’ da yaşayan arkadaşım Zeliha da burdaydı, onunla ve Adalet ’le Kızılay ’ da buluştuk, soğuktan kabanlarımızın içinde büzüşerek Su’dem’ e yürüdük. Yolda Leyla’yla karşılaştık, Adalet bizi tanıştırdı. Birlikte kafeye girip sıcak diye köşededeki masaya oturduk, Sonra S.Hoca, Duygu, Süreyya geldi. Hangi sırayla geldiler anımsamıyorum. Tanıştık. Benim dışımda herkes yazıyor; kitaplı, kitapsız. Hoca için hayal kırıklığıyım, dosyası olanlarla çalışmak istiyor, benim yok. Hoca bana okuduğum romanların adlarını soruyor, bu soru benim için okuma yazma biliyor musun? düzeyinde. Aklıma gelen iki yazarı sıkıntıyla söylüyorum. Adalet ve Zeliha beni iyi tanıdıklarından, çok okuduğumu söylüyorlar, savunulmak durumunda kalmışım duygusu rahatsız ediyor, yanlış yerde olduğumu düşünüyorum. Kaygımı anlatıyorum, Süreyya’nın sakin tavrı yatıştırıcı sesiyle rahatlıyorum. Yapabileceğimi söylüyor.
Atölye çalışmalarını açıklarken hoca ayağa kalkıyor, sağ elini havaya kaldırıp “Ben coşkulu bir adamım “ diye bağırarak yapacaklarını anlatıyor. Hocaya bakıyorum enerji dolu, kendime bakıyorum; ayak uydurmak zor görünüyor.
Süreyya, Whatsapp grubu oluşturdu, katılma kararımızı oraya yazacağız. Leylâ, kitaplı kadın, kitap gibi konuşuyor; kesin katılacak. Duygu, sessiz, grubun en genci olacağı belli ama şiir dolu olduğunu anlayamadım. Adalet katılacak, ben kararsızım, Zeliha’ ya ısrar ediliyor ama İstanbul’ a dönecek. Ayrıldık, birkaç gün sonra “ Geliyorum” mesajları gruba gelmeye başladı. Benim için doğru başlangıç olacağına Süreyya ile konuşunca ikna oldum, “Geliyorum” mesajını gönderdim.
Okula yeni başlayan öğrenci heyecanıyla çantamı hazırladım, yola çıktım. Ayşegül ve Nilay’la tamam olduk. Sadık Hoca, atölyede sıra dışı etkinliklerle renkli, canlı, yaratıcı ortam oluşturdu. Süreyya’nın yumuşak dokunuşları zenginlik kattı. Çok şey öğrendim, yeni deneyimler yaşadım, hayal gücüm gelişti. Paylaşan, birlikte çalışabilen, dayanışma ruhuna sahip insanlar tanıdım.
Art alanda ise hep yedik. Atıştırmalıklar hiç eksik olmadı, yemekler evlerden geldi. Her türlü beslendik. On günlük yoğun çalışmadan sonra yazımdaki yanlışları, eksikleri gördüm. Bundan sonrası bana bağlı, öğrendiklerimi kullanmam, çok çalışmam gerekiyor. Ayırdığım zaman, bunca emek ürün vermeli, artık ödev olmayacak kendim için yazmalıyım.
Sadık Hoca’nın coşkusu ve enerjisinden, dil tutkusundan biraz geçtiyse yaparım, ben yazarım.