Hasan Akarsu – “Uykusu Sakız” ve “Cicoz” Üzerine

 “UYKUSU SAKIZ” VE “CİCOZ” ÜZERİNE

Hasan Akarsu

Sadık Aslankara, 1948 Denizli-Sarayköy doğumlu olup yazar, tiyatrocu, belgesel sinemacı ve eleştirmen olarak tanınıyor. Romanları ve öyküleriyle de ilgi çeken yazar, “Uykusu Sakız” (1) adlı öykü yapıtında, üç ana başlıkta on üç öyküye yer veriyor. Öykülerin birkaçına değinmek, onun öykücülüğünün özelliklerini saptamaya yeterli olacaktır. “Anneler Gizler” öyküsünde anlatıcı, annesini, babasını sorgular, çocukluğundan anımsadıklarını yansıtır: Hayvanat bahçesi, baba, babanın ölümü vb. Annesi huzurevindedir:”…Tek gerçek annem. O, hep annem. Kendi içinde değişiyor görünse de o, o. Beni kandıran, ama kanmayan. Benimle oynayan, kendisiyle oynanmayan. Her ziyaretimde şaşırtıyor beni. Son gidişimde acıyarak baktı yüzüme. Ah yavrum, nasıl unutursun, senin baban yoktu ki!” (s.22).

“Çocuklar Diller” öyküsünde, Yanarca Eğitim Kurumu’nda yaşanan olayları anlatır. Çocuğu Tolga’yı okula getiren Mine ile öğretmen Selim’in yakınlaşmasını konu eder. Okul müdürü Şennur Hanım zor durumda kalır. Selim öğretmen, drama oyunlarıyla sevdirir kendini Tolga’ya. Mine de sanayici olan eşinden uzaklaşıp Selim’e yönelmeye başlar. Olay öyküleriyle ilgi çeken yazar, şiirsel, duygusal bir dil kullanır. “Sesler Gölgeler” öyküsünde de çocukluğundan izler vardır. Denizli-Sarayköy’de, söğütten düdükler yapan Hasan, teyzenin nikâh müdürüyle zorunlu evliliği vb ilgi çeker.

Yazar, “Kabaran Acılar”ı yansıtır öykülerinde. Baba, utanç, hastane, bir genel müdürlüğün konukevi, mescit vb anlatırken, babasıyla Ödemiş’ten İzmir’e otobüsle, üniversite sınavına girmek için gidişine yer verir. “Özlenenler Düşler” öyküsünde de anılar vardır. Sami, Öğretmen Büyükhanım, öğrenciler, Torbalı’dan Atça’ya gidiş, Başöğretmen Abdullah Hilmi Bey’in bir Millet Mektebi öğretmeni olarak okulunu onarması, köylüye, öğrencilere yakın ilgisi, Cumhuriyet’in 10. Yılı’nı kutlama hazırlığı, seviler ve adlarının okullara verilmesi vb önemli olaylardır.

Aslankara, “Aykırı Sular”ın yazarıdır. Uçurtmaları, ağaçları, Sarayköy’ün faytoncusunu anlatır ve betimlemeleriyle de ilgi çeker:”…Sarayköy, böyle bir haritaya yerleştirilmiş bir yeşil küfe işte! Tepeleme bağ bahçeyle, bostanla, pamuk tarlalarıyla dolu küfe…” (s.119). “Gidenler Öyküler”de, anlatıcı, babasıyla kendisini yansıtır. Üç kız sonrası doğan tekne kazıntısı olarak niteler kendini. İlkokulda başlar öykü yazmaya. Babası kentin icra müdürüdür ve kitap okuma ve öykü yazma konusunda yüreklendirir oğlunu. Anlatıcı babasının öyküsünü yazmak ister. 12 Eylül’de kitapların “alabora” edilişine tanıklık eder. Kentin kitapçısı Hüseyin Yağcı’nın “Toplatılmış Kitaplar Koleksiyonu”nu inceler ve öyküsünü yazmayı sürdürür.

Aslankara, “Cicoz” (2) adlı yapıtındaki öykülerde de çocukluğunu, ailesini, çevresini sorgular. Yine Sarayköy yer alır öykülerde. “İlkay” öyküsünde, anlatıcı, Ziraat Bankası’nda müdür olan babasının ve kendisinin tiyatro tutkusunu anlatır. Anlatıcı Hakkı, oyuncularla tanışır. Adaşı olan Hakkı Baba da ünlü oyuncudur ve adı komüniste çıkmıştır. Ondan uzak durmaları istenir oyuncuların. Hakkı Baba kenti terk edince, anlatıcı onun ardına düşer. “Mazı” öyküsünde, kendini tiyatroya adayan, Dayı Ragıp (Refik) anlatılır. Onun yalnızlığı, yoksulluğu yansıtılırken, Denizli halkının değer bilmezliği eleştirilir. Hazırlanan oyunlar, başka yerlerde oynanır, turneye çıkılır. Otobüsleri, “tiyatrobüs” olarak adlandırılır. Hakkı da içlerindedir ve “Bozuk Düzen” oyununu oynarlar. Ünlü tiyatrocular da aralarındadır: Güner Sümer, İsmet Ay, Asaf Çiğiltepe vb.

Tiyatro tutkunları, Didim’de, Altınkum’dadır. Turgut, Ziya abey, İsmail Dirik, ahşap bir bardadırlar. Kadın oyuncular da vardır aralarında. Handan, Nermin, Demet, Güzin vb. Turgut, Kentspor’da da oyuncudur. Anlatıcı, oyunda kısık sesli gemici rolündedir. Esrar işinde kuryecilik yapanlar da vardır aralarında. Anlatıcı, Handan’a tutkundur. Handan “Benimle yatan erkek, asla unutamaz beni” diyen kadınlardandır.

Yazar, yapıtına ad verdiği “Cicoz” öyküsünde, yalnızlığın kötülüğünü, aranmayışın en kötü şey olduğunu vurgular. Bir işe yaramak duygusunun insanı dinçleştirdiğini anımsatır. Anlatıcı 1927 doğumlu olup Halkevlerinde oyun oynadıklarını, Zeki Ülkü öğretmenin öncülük ettiğini, otuz yıldır süren oyunculuk tutkusunu Zeki Bey’den aldıklarını belirtir. O zamanlar tiyatro ‘mektep’ gibidir. Sonra DP iktidarında halkevleri kapatılır, oyuncular işsiz kalırlar. Turgut (Osman), çırçırda iş bulur, vereme yakalanır. Anlatıcı, Halk Eğitimi Merkezi’nde tiyatro yapmaya başlar, turneye çıkar; ama karnını doyuramaz. Ona tiyatro tutkusunu aşılayan Zeki Bey’e ne diyeceğini bilemez. Anlatıcının babası da tiyatrocudur ve o tiyatrocu çocuğu olmakla övünür. Babasının annesini aldattığını bilir. O, “Tiyatro için yaşıyorum ben” diyen bir babadır.

“Ceviz” öyküsü, tiyatrocuların acıklı durumunu yansıtır. Hurda deposunda barınır Hakkı Baba. Turgut da yanına gelip sığınır. Depo ev karmakarışık olur. Turgut ölünce çok içer Hakkı. Sonra da camiye başlar, Derviş Hakkı olur. Nikâh Salonunu, hurda deposunu o yakar ve Turgut’un mezarına gidip seslenir:” Yanın boş mu?”. Yitirir aklını.

Sadık Aslankara, öykülerinde yalın, akıcı, şiirsel bir dil kullanıyor. Çocukluğunu, anılarını, duygusal bir dille anlatıyor, düşündürüyor, gülümsetiyor.

  1. Uykusu Sakız- M. Sadık Aslankara, Öykü, Can Yayınları, İstanbul, 1. Basım, 2001, 166 s.
  2. Cicoz- M. Sadık Aslankara, Öykü, Can Yayınları, İstanbul, 1. Basım, Ekim2008,124 s.

(Türk Dili Dergisi,İstanbul-Kadıköy, Ocak-Şubat 2014)