“Inıshmaan’ın Sakatı”ndaki Mcdonagh…

“INISHMAAN’IN SAKATI”NDAKİ McDONAGH…

M.Sadık Aslankara

Martin McDonagh’ın “Aran Adaları” üçlemesinin ilki imiş Inishmaan’ın Sakatı. Bunu yazarın, Ahmet Levendoğlu tarafından aktarılan yaşamöyküsünden öğrendim. Bizde daha önce sahnelenmiş oyunlarını da  (Leenane’in Güzellik Kraliçesi, Inishmorelu Yüzbaşı) izlemiş değilim üstelik. Mitos-Boyut yayınları listesini taradım, dilimize çevrilmiş oyunu yok sanırım. Bu nedenle okuyup değerlendirdiğim değil seyrederken izlenimler edindiğim bir yazar olduğunu belirteyim McDonagh’ın ilkin. Ancak yazınıyla oyun dağarının, tiyatrosunun güçlü olduğunu bildiğimiz İrlanda’dan çıkması yazarın, önemli bir ipucu benim için.

Oyun “ada” izleğine dayanıyor. Nedir bunun temel özelliği? Karakterlerindeki kısılmışlık, bu kısılmışlığın yol açtığı uçlarda gezinen sert kişilik. Oyunda bir tek olsun tipe rastlanmayışı, tüm rol kişilerinin karakter olarak karşımıza çıkması bu açıdan önemli. Bin koldan bin bir dolantıya yol açan kurmaca ya da uydurmacalar da bundan kaynaklanmıyor mi?

Ancak Inishmaan’ın Sakatı’nda “Doktor” karakterinin, yazarın kurduğu ada evrenine uygun kişilik sergilememesi oyundaki gerçektenlik duygusunu zedeliyor bana göre. Neden? Çünkü doktor ahlakçı davranan biri. Öteki karakterlerde görülüğünce ada insanlarında gözlenebilecek türden hiçbir yansıtım getirmiyor. Oysa adada yaşayan doktor ahlakçı davranamaz, Hipokrat andını içmiş de olsa. Eğer kurduğunuz evren adadan oluşuyor, siz de böyle bir karaktere yer veriyorsanız oyununuzda, aykırı kaçacaktır bu. Gerçek yaşamda böyle bir karakter olamaz değil, ama sanatta olamaz bu, çelişki çıkar ortaya. Ibsen oyununda yapılandırılsaydı doktor, doğal karşılardık bunu.

Ne ki yazarın, oyunu belgesel havasına kaydırışına, ötesinde belgesel biçemi üzerine oturtuşuna hayran kaldığımı söyleyebilirim. Bilinmez değil ya; 1922’de çektiği Kuzeyli Nanook ile Robert Flaherty dünya belgesel sinemasının da babasıdır. İşte McDonagh, Flaherty’nin 1934’te çektiği Aranlı Adam filmiyle oyun arasında koşut kurgu oluştururken hem oyununa akışkanlık kazandırıyor hem de film dayanağında belgesele dönüştürmüş oluyor Inishmaan’ın Sakatı’nı.

Ancak yazar, niye adadan dışarı çıkma gereği duymuştur, Billy’yi Amerika’da bulunduğu dönem içinde neden sahnede göstermek istemiştir, anlayamadım. Kaldırıldığında oyunun bütünlüğüne zarar vermiyorsa bir bölüm, fazladan yer tuttuğu düşünülmez mi oyunda?

Elbet severek izledim Inishmaan’ın Sakatı’nı. Ama benim alkışım asıl Ahmet Levendoğlu’na. Bunun gerekçelerini de önümüzdeki ayın yazısına bırakıyorum.