Aslankara ve son romanı “Le” üzerine
Kerim Gezgin
Bildiğiniz gibi kütüphanemiz her yıl Türkiye’de yayınlanan çok sayıda kitabı Danimarka’ya getirip, ülke çapında diğer kütüphaneler aracılığıyla okurlara ulaştırmaktadır. Bu kitaplar Türkiye’de en çok ilgi gören, okunan ve tartışma yaratan başlıklar arasında seçilmektedir.
Hepsi birbirinden değerli bu kitaplar arsından M. Sadık Aslankara’nın son romanı Le’yi tanıtacağız.
Roman, öykü ve oyun yazarı olarak edebiyatımıza güzel eserler kazandıran Aslankara bu kez Le isimli romanı ile gündemde. Kafka’nın soyutlayıcı ve dönüştürücü özelliğinden etkilenen Aslankara, Le’yi kadına sunulmuş bir ağıt olarak niteliyor.
Romanın kahramanı olan anlatıcı, kendini ülkesinin yitik bir insanı olarak görüyor. Hayata tam tutunamamış, içine kapanık ve kendi hislerinin işaret ettiği yolda yürüyor. Ekonomik olarak kendine yeterli, getirebileceği kırılganlıktan dolayı aşka kapalı olan kahramanımız, sıradan Türk erkeği anlayışının dışındadır. Bu anlamda onu büyük kentlerde karşımıza çıkan, bıçkın ve baskıcı olmayan, erkek egemen tipleri yansıtmadığı için kadınların rağbet ettiği yeni bir erkek insan modeli olarak görmek olası.
Anlatıcı, yaşantısı ve siyasi kimliği ile çekici bir kadın olan Gülerguvan’la tanışınca yaşamı altüst olur. Yaşadığı tecavüzden sonra cinselliği, biraz da kendisini cezalandırmak amacıyla kullanan kadın, kahramanımızın tüm bildiklerini, değerlerini yeniden sorgulamasına neden oluyor. Kendi düşünsel yapısını, erkek olarak cinsel kimliğini, toplumsal yapılanmayı yeniden sorgulayıp tarif etmesini getiriyor. Gülerguvan kahramanımızın yaşamının önüne gerilen perdenin kalkmasını sağlayarak, ona kendi damgasını vuruyor.
Sonra birden anlatıcının yaşamına katılan, onu yeniden erkek yapan Gülerguvan, geldiği gibi aniden yaşamından çıkıp gidiyor, ölüyor.
Bu roman yalnızlaşmış, yabancılaşmış, giderek yaşam gerçekliğinden koparak yarattığı kendi sanal aleminde eriyen insanın sorunsalını anlatıyor.
Bu romanı seveceksiniz. Her roman bin yaşantıdır, paylaşın.