ÖYKÜ ÇİLİNGİRİ; M.S.Aslankara; BİR ÖYKÜ ÖRNEĞİ OLARAK ‘OTOGAR’…

BİR ÖYKÜ ÖRNEĞİ OLARAK “OTOGAR”…

M.Sadık Aslankara

Karşıyaka Belediyesinin düzenlediği Sancar Maruflu Öykü Yarışmasında seçici kurulun yayımlanmaya değer gördüğü Metin Boztepe’nin “Otogar” adlı on altı sayfayı bulan öyküsünü, henüz yazarın adını bilmiyorken ve ilk kez okuduğumda, öykü üzerinde özel olarak durmayı, bunu yazı konusu yapmayı gerekli görmüştüm.

“Otogar” öyküsü, otobüs garajında, “sırt sırta” duran “kahverengi bir bavul”, “ağzı dikkatlice dikilmiş içi tıka basa dolu bir çuval”la açılır, bunların ilerisinde, “kumbaralı bir şarj aleti kutusu”na asılı “takım elbise kılıfı”yla herkesten “farklı” bir genç duruyordur. Az sonra üstü başı “eski”, “ütüsüz”, “solmuş” giysileriyle, “hafif kambur”, “zayıf”, “teni buruş buruş” “ihtiyar” adam, gence yaklaşır. “Yol uzundu,” der, telefonu gösterip, “Senin, değil mi?” diye sorar. Genç o ara kendi havasında “tekerlekli”, “yeni”, “lacivert renkli” bavulunun başına geçmiştir. “Kendisi de dâhil” “kimse”nin ilgilenmediği ihtiyar, ilişkisini salt el kol, baş, göz işaretiyle bir şeyler aktarmaya çabalayan gençle “muhabbet kapısını tıklatmak” ister yine de, kısa bir iki söz etmeden duramaz.

Yazar Metin Boztepe, sağlam temel üzerinde yapılandırdığı böyle bir atmosferle başlatıyor öyküsünü. Yolun başlarında görünen genç, sonlarına vardığı düşünülebilecek ihtiyar. Adını sorar gence, “Bizim oğlan gelecekti. Bekliyorum işte. Bekliyoruz, Sen de bekliyorsun…” der ona. O büyük, uğultulu kalabalığın arasında iki yalnızdır gençle ihtiyar, dayanamaz genç, “su isteyip istemediğini sor(ar)” ihtiyara.

“İkisi de gelip kendilerini alacak olan kişileri sabırla beklemeye devam e(derler).” İhtiyar, oğlunun “geleceğini hatta hemen şimdi geleceğini biliyordu(r). Her zamanki gibi buralarda bekleyecekti(r).”

Bu ilişkileniş ihtiyarın çaresizliğinden beslenip gencin acıma duygusuyla kendi içsel huzurundan kaynaklanıyordur görünüşte. Nitekim “ihtiyarın durumuna, şaşkınlığına, dalgalı bir deniz gibi hâlden hâle geçişine, alınganlığına tebessüm edip” “şefkatle yanaşmak ihtiyacı” duymuştur genç. Ama gereksiz, gelişigüzel konuşmaz yine de başlangıçta ikili. İhtiyar, kendi dünyası içinde hem dağınıktır hem de doğal buyurganlık sergiler. Genç, öğretmendir, sessiz bir hoşgörüyle karşılar onu her seferinde. “İhtiyar gülüms(er).” / “Genç de gülüms(er).”

İhtiyar, gencin öğretmenlik yaptığını öğrendiğinde, öğretmen çıkmış, ama ataması yapılmayan torunu kıza geçer. “Genç ne yapacağını bilmeden torununun derdini kendine dert edip soluksuz anlatan ihtiyara bak(ar). Yüreğinden bir sıcaklık ak(ar).” Uzun bir konuşmadır bu, belli yazar de ayırdında olmalıdır denetimi kaçırdığının bu konuşma düzeneğinde. Ne ki konuşma, pek çok sorunun da ipuçlarıyla örülüdür. Özellikle aile içinden gelen, gençlerin yaşamına, geleceğine dönük kaygılı bakış dikkati çeker. Toplumda yaygın yaşanan sorunlardır bunlar.

Böyle böyle öykü akar. “Yüzünde bir tatlılık, sevecenlikle bak(ar)” genç. Bırakamaz onu. Dünyanın bir ucu sayabileceğimiz “İzmir Garajı”nda, oğlunu bekleyen ihtiyarla torunu yaşındaki bir gencin yakaladığı bu duyarlık eşiği, oğlunu nasıl beklemesi gerektiğini bile beceremeyen ihtiyarın, genci kendisi için tutunacak dal yapışı, öyküye Gogolvari, Çehovvari derinlik kazandırıyor diyebilirim.

İşte Metin, gençle ihtiyarın birbirine değmeyen ama yine de birbirinden kopmayan duyarlıklarını, geniş bir garaj mekânının debdebesinde, bütün o gürültü patırtı, karmaşa içinde ustalıkla yansıtmayı başarıyor. Üstelik bunu uzun sayılabilecek öyküde fazla söze gerek duymadan, okuru geri plana itip ille anlatıvermek isteyen o kaba tutuma gönül indirmeden, böylelikle öyküyü salt okurun bütünlemesine bırakıp yoğun bir anlamlandırmaya kapı aralayan alabildiğine etkin bir bükümlendirmeyle gerçekleştiriyor.

Metin Boztepe, “Otogar”la, öyküde iyi bir sınav veriyor bana göre. Buna bakarak öyküdeki yolunun açık olduğu ortada.

İleride Metin Boztepe’den bizleri şaşırtacak daha başka öyküler de gelecektir herhalde.