ÖYKÜYÜ İŞLEME HÜNERİ…
M.Sadık Aslankara
Yazar, öykünün ipini gevşek tutmamalı, ama gırtlağını da sıkmamalı; donunu toplamalı, evet, ama gereksinirliklerini karşılamayı da savsaklamamalı.
Söylenmesi gereken ne varsa bunu-bunları mutlaka söylemeli bir yazar, ancak söylenmesi gerekmeyen, yalnız parlak söz kalıbı olarak kalabilecek söyleyişlerden de kesinlikle uzak durmalı.
Söze böyle gireyim.
Geçen haftadan önekler üzerinde durmuş bunların arkasını getireceğimi söylemiştim. Bir iki noktaya daha değinmeyi gerekli görüyorum.
1.Şiirde kullanıldığına benzer biçimde öykünün sözdizimine uyaklı sözcük yerleştirmek hoş olmaz, çünkü bunlar tümcede kakofoniye yol açabilir.
Örnekler: “Hafiften esen meltemle gelen denizin kokusunu duyumsadı.” (“gelen” kalkabilir.); “…gökdelenin kalabalık lobisinin içine girdi.” (“Gökdelenin lobisine girdi,” demek yeter. Arka arkaya “nin” yinelemesi kakofonik uğultu yapıyor. “İçine” sözcüğü de gereksiz, yineleme olur [geçen hafta bunun üzerinde durduk]); Aynı şekilde, “…ince yoldan geçip kaldırımda oturan çocuğun yanında durup…”, “…seslerini dinleyip hastaneden koşarak içeri girip…”, “…ağabeyi gelip alıp götürdü…” “…dedi gülümseyerek koltuğa tüm varlığıyla yayılarak…”; “…yeniden başlatarak turunu tamamlamak için geri dönerek…”; tümcelerindeki uyaklı söyleyişler kakofoni yaratıyor.
Ayrıca “-ıp,-ip, -up,-üp”; “-arak,-erek” vb. eklerle kurulan sözcük kullanımında da özenli olunması gerekir.
2.Bir sözcük aynı tümcede birden fazla kullanılmamalı. Geçen hafta bunun çok sayıda örneğini gördük. Ayrıca yerli yersiz ya da gereksiz ikilemeli anlatımdan da uzak durulmalı.
Bunun yanında öykü içinde tekrara da düşmemek gerekir. Bu anlamda yinelemeli söz öbeklerinden elden geldiğince kaçınılmalı.
4.“İle”, “idi”, “ise”, “iken” eklerinin tümcede kullanılışı.
“-iken” sözcüğünün ek olarak kullanılışında (koşar iken>koşarken; arkadaşımda iken>arkadaşımdayken) olduğuna benzer biçimde “idi, ise, imiş” ekeylemlerinde ulama yeğlenmeli.
Örnekler: “…uykuya dalma ihtimali ile televizyonu…” (ihtimaliyle); “…tıka basa dolu bir vapur ile…” (vapurla); “…bir Türk ile on yedi ay evli kalıp…” (Türkle); “…kabanım ile soğukta sarmaşıp…” (kabanımla); “…gözümü birkaç kez kapatıp açmam ile…” (açmamla); “…yazarlardan kimin ile bir benzerliği…” (kiminle); “…sözleri ile iğneliyordu…” (sözleriyle): “…mutlu bakışlar ile…” (bakışlarla); “…okuyan biri ile…”(biriyle); “…kapının kapanması ile…” (kapanmasıyla); “…yanlış yere konulan virgül ile…” (virgülle); “…kulübede zincir ile bağlı…” (zincirle); “…babam ile arasındaki diyalog…” (babamla); “…gökyüzünün maviliği ile sessiz ve uyumlu…” (maviliğiyle); “…zehri ile kocaman gözleri…” (zehriyle)
“…hamile idi…” (hamileydi); “…mutlu idi…” (mutluydu); “…esin kaynağı ne idi?” (neydi); “…bölümler şu şekilde idi…” (şekildeydi);
“…öyle ise…” (öyleyse); “…nasıl oldu ise…” (olduysa); “…benim gibi erkekler ise…” (erkeklerse)
“…derin bir yarıkta iken…” (yarıktayken)
5.Özlem-yüklem çatışmasına yol açılmamalı.
Örnekler:
“Onlara sadece dokunacak, okşayacak, koklayacaktı.” (Onlara dokunulur ama onlara okşanmaz, koklanmaz.)
6.Öyküye giren her kişiye ad vermek gerekmez, bir kez görünenlereyse ad verilmesi zaten doğru olmaz.
7.Bir yazar, okuruna güvenmelidir, okurun daha önce öğrendiği, ama öykü kişisinin metinde bilmiyor göründüğü her ne varsa, bu hiçbir zaman tekrar anlatılmamalı.
8.Öyküde konuşma örgüleri arasında ”dedi”, “diye konuştu” şeklinde geçen söyleyişler en aza indirilmeli, bunların tekrarından alabildiğine kaçınılmalı.
Sonuçta konuşulacak, söylenecek daha pek çok konu var, ancak burada yazıyı sonlandırayım istiyorum şimdilik.
Öykünün gereksinirlikleri doğrultusunda, iyi bir öyküleme, hünerli yazarlık uğraşı için yapılması gerekenlere değinmek üzere, sırası geldikçe farklı zamanlarda yeniden yeniden yer açmaktan da kaçınacak değilim elbette.