ÖYKÜ KÜRSÜSÜ: Korkut Kabapalamut; ‘Tavşanlar’ – Öykü

Tavşanlar
Korkut Kabapalamut

Tavşan delikleri bir süredir her yerde karşıma çıkıyor. Evde, sokakta, işyerimde, dev alışveriş merkezlerinde. Görmemeye, oradan kafasını, uzun kulaklarını çıkaran çok bilmiş tavşanlara cevap vermemeye çalışıyorum ama onlar benden daha kararlılar, sonunda pes etmek zorunda kalan ben oluyorum her seferinde.

O kadar çok tavşan, o kadar çok delik var ki, onlara laf anlatmaya çalışmaktan başka iş yapamaz oldum. Bir de gevezeler ki, ne yapsam susturamıyorum, pişkinler de üstelik, istediğin kadar azarla, tersle, kov; susmak, utanmak, gücenmek nedir bilmiyorlar hiç, çekilip girmiyorlar kahrolası deliklerine.

Neymiş, aslında ben de onlardan biriymişim, doğumum sırasında ciddi bir yanlışlık olmuş, daha doğrusu suç işlenmiş; başlangıçta bir tavşanın rahmine düşmüşüm, ama alçak bir veteriner oradan çıkarıp almış beni gaddarca, sinsice; sonra da işte kısır bir kadının rahmine yerleştirmiş ustalıkla, çabucak, orada deforme olmuşum ben tabii, tavşansı özelliklerimi yavaş yavaş yitirmişim, bedenen bir insandan hiç farkım kalmamış sonunda ama bu kesinlikle demek değilmiş ki gerçek bir insan olup çıkmışım ben, tavşanlıkla ilişiğim sonsuza dek kesilmiş; ruhen tümüyle bir tavşanmışım şimdi bile, mutlaka onlara katılmalıymışım geç de olsa, yokluğumu fazlasıyla hissediyorlarmış, fiziksel farklılığım bir dezavantaj yaratmazmış, hoşgörülü yaratıklarmış onlar, kimse beni kınamaz, görünüşümle alay etmeye kalkışmazmış. İddialarının doğruluğuna kanıt olarak da, bu söylediklerini kolayca anlayabilmemi, onlara mükemmel, aksansız bir tavşancayla cevap verebilmemi gösteriyorlar, gerçekte tüm diller içinde öğrenilmesi en zor ikinci dilmiş onlarınki, ilki kaplancaymış, öyle ki, kaplanların bile bazıları sökemiyorlarmış kendi anadillerini ne yapsalar, aptal aptal geveleyip duruyorlarmış yaşam boyu.

Oysa tavşan mavşan olmak istemiyorum ben hiç. Marul ve havuç da sevmem zaten oldum olası. Dişlek görünüşleri de beni rahatsız ediyor, beğenmiyorum efendim, zorla mı? Sonra o tedirginlikleri, ürkeklikleri, özgüvenden tümüyle yoksun oluşları… bunların hiçbiri gurur duyulacak meziyetler değil nazarımda, nedir ki yani sonuç olarak bir tavşan? Üremek dışında hangi sahada başarılılar? Evet, hızlı koşucular bir de belki ama sonuçta av olmuyorlar mı tilkilere, avcılara çoğu zaman; belgesellerde görmüyor muyuz sanki, atmacalardan bile yakalarını kurtaramadıklarını?

Deliklerden kimseye söz etmiyorum tabii, aptal mıyım. Hiçbiri gerçekliklerine inanmaz, aklımı kaçırdığımı düşünürler mutlaka, hele bu yaratıkların bana hiç durmadan gerçekte bir tavşan olduğumu haykırdıklarını, aralarına katılmam konusunda nasıl da ısrarcı olduklarını söylesem akıl hastanesine yatırırlar, deli gömleği giydirirler, iğne yaparlar bana. Alçak, yalancı tavşanlar yüzünden başıma tüm bu felaketler gelsin ister miyim ben de hiç!

Artık ne olacak bilmiyorum, bir av tüfeği edinip bu sahtekârları birer birer vurayım desem, başım gene belaya girer. Kimsenin tavşan falan gördüğü yok ki etrafta. Bir tek bana görünüyor iblisler. Bu tür bir yeteneğe de sahipler; boşluğa ateş eden bir manyak gibi görünürüm herkese, silaha başvurursam, daha da kısalır  benim açımdan tımarhaneye giden acıklı yol.

Tavşan annem beni çok özlüyormuş sözde, bedeninden çalındığım gece yataklara düşmüş, o gün bugündür ağzını bıçak açmamış, serumlarla besliyorlarmış, moral veriyorlarmış, eninde sonunda tavşanlığımı kabullenip koşa koşa yanına varacağımı, ellerine, daha doğrusu yaşlı, mübarek patilerine sarılıp kendisinden af dileyeceğimi, ayrı geçen yıllarımızı telafi etmek adına elimden gelen her şeyi içtenlikle yapacağımı söylüyorlarmış tavşan anneme, o da ne etsin zavallı, inanmak zorunda kalıyormuş bu parlak vaatlere, yalanlara, gözleri ışıldıyormuş bazen umut ve beklentiyle.

Sıradan bir hayvan da değilmişim ki ben orada, hanedandanmışım, gerçi önümde on beş veliaht tavşan varmış daha, bu yüzden günün birinde tavşan kral olma olasılığım en fazla on binde ikiymiş ama prensmişim ben de sonuçta yani, öyle kolay değilmiş, bir sürü avantaja sahipmişim doğuştan, bunları elinin tersiyle itmek devasa boyutlarda bir salaklık, tavşan tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir enayilik örneği olurmuş.

Bazen gardım düşüyor, ikna edilecek gibi oluyorum neredeyse. Canım sıkılıyor insanların arasında zaten. Onlara olan nefretim, tavşanlara duyduğum antipatiden ağır basıyor. Her gün ayrı bir kötülüğe, haksızlığa maruz bırakılıyorum burada. Ne yapsam hoşnut edemiyorum çiğ, hain insanları, muhakkak bir arıza çıkıyor herkesle aramda, adam gibi de bir dostum arkadaşım kalmadı, boşandım, çocuklarım bana sırt çevirdi, mendebur annelerinin yanında saf tuttular, telefonlarıma bile çıkmıyorlar örneğin yaş günlerinde.

Kederden, sıkıntıdan ölüp gideceğim yakında, emekliliğime de ne kaldı şurada zaten. Sonrası, sırasıyla can sıkıntısı, kahvehane, hüzün, mezarlık. Tavşanlık kariyeri, belki de beni bekleyen bu korkunç sürece karşı parlak bir alternatif, muhteşem bir serüven duygusu. İnsanlığın ne yararını gördüm ki sanki de tavşanlığa böyle kolayca burun kıvırıyorum, elimin tersiyle itiyorum onu. Soyluymuşum da orada ne güzel işte, emir erlerim falan da olacakmış belki, burada bakkal bile suratıma bakmıyor doğru-dürüst. Oysa dikkat ettim de, diğer müşterilere karşı gayet güler yüzlü, son derece profesyonel alçak, benim aslında bir gizli tavşan olduğumu, kendisi hariç herkesi aldatmayı başardığımı seziyor da bu yüzden mi diş biliyor yoksa?

Dün gece meyhaneden evime dönerken üç iri tavşanın saldırısına uğradım karanlıkta, aniden üzerime çullandılar; artık beni güzellikle, tatlı dille ikna etmekten umutlarını kesmiş, işi zorbalığa dökmeye karar vermiş olmalılar. Neredeyse tıkıyorlardı beni o uğursuz deliklerinden içeri, bir kolumu omuzuma kadar sokmayı başardılar hatta, ama sonra bir süredir bunun olabileceğini öngördüğümden yanımda taşıdığım bıçağı ilk fırsatta çektim, gözü dönmüş tavşanlardan birinin kalbine, diğerlerinin pek de yaşamsal olmayan organlarına saplamayı başardım seri biçimde, yaralılar kaçıp tatlı canlarını kurtardı  tabii, kalbini parçalamayı başardığım tavşanı gömmedim, köpekler yesin diye yığılıp kaldığı o karanlık köşede bıraktım, bunu fazlasıyla hak etmişti bence, elime sağlık, var mı öyle gece yarıları zorla adam kaçırmak, onu yerin altındaki karanlık dehlizlere doğru bağırta çağırta sürüklemeye çalışmak, ders olsun bu yaptığım zorba hemcinslerime. Gerçekten de bir tavşansam bile, bana düşünmem için biraz zaman vermeleri, bolca sevgi ve anlayış göstermeleri, her hâlükarda daha uygarca yaklaşmaları gerekmez mi benim gibi talihsiz, kafası da son derece karışık bir tavşana?