Akın Ersöz Öyküsü Üzerine
M.Sadık Aslankara
Akın Ersöz iki öyküsünü paylaşmış: “Hüseyin’in Deniz’i, Karayel’i”, “Kumda Kahve”. Ben bunlardan ilkini ayırdım.
Bunların yanına bir kısa yaşamöyküsü notu ekleyip şöyle demiş yazar:
“Öykü, inceleme, eleştiri ve gezi yazıları dergi ve gazetelerde yayınlandı. ‘Aşina Karşılaşmalar’ adlı bir öykü kitabı var. Halen Samsun’da Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenidir.”
Öykülerinin ardından kitabını da ulaştırdı Akın Ersöz: Aşina Karşılaşmalar (Penguen, 2017). Ersöz’ün öyküler toplamı, bir ilk kitap. Okuyup ileriki haftaların birinde “Kitaplar Adası”nda da yer açacağım anlatısına.
İki öyküsünü okuyunca yazarın, Türk dili ve edebiyatı öğretmenliğinin hakkını verecek ölçüde dilci tutumla kaleme aldığını gördüm bunları. Sıcacık okunuyor. Yerli yerinde bir dil, temiz bir biçem ister istemez iki anlatının da kolayca okunmasını sağlıyor.
“Hüseyin’in Deniz’i, Karayel’i”nde İstanbul’da küçük teknesiyle yaşarken, babasının “amansız” hastalığı nedeniyle bunu âdeta zorunluluk görerek “Karadeniz kıyısındaki kentlerine” dönen Hüseyin anlatılıyor. Ama küçük de olsa teknenin oraya taşınması, derken kıyıda bir yazlık evin edinilmesiyle yeniden köpüren yaşama sevinci, babaya giderayak yaşatılan mutluluk kendine sıcacık yer açıyor öyküde…
Ben böyle özetliyorum ama Akın Ersöz, duygudurumu okura geçirmek yerine anlatmayı yeğliyor daha çok. Oysa kıyıdaki balıkçı, Hüseyin, baba arasında kurulan üçgenle birlikte, baba sönük de kalsa, bu ilişkilenişin artalanına geçerek buradan derlenebilecek anlamsal katmanları bize duyurup sezinletebilirdi pekâlâ. Ah etmemek elden gelmiyor doğrusu.
Bu nedenle öyküleri okurken, bunları daha çok anıymışçasına alımlıyoruz. Özellikle kıyı yürüyüşlerinde gırtlakta düğümler oluşmasına yol açabilecek artalan yerleştirmeleri, öyküye çok daha yüksek ivme kazandırıp farklı kıvraklıkta bir dinamizmle pekâlâ ayaklandırabilirdi anlatıyı.
Bu nedenle hoş bir anlatı okuyoruz, ama öyküden beklenebilecek derinliğe gereğince inemiyoruz kanımca.