Sabahaddin Yetiş Öyküsü Üzerine
M.Sadık Aslankara
Sabahaddin Yetiş’in ulaştırdığı “Sarı’nın Pembe Dünyası”, “Zorlu Yaşam” adlı iki öykü, birbirinin süreğeni değilse de birbiri içinde gezinen anlatılar.
Yetiş, bunları gönderirken eklediği yaşamöyküsüne, “Her iki öyküm de yaşanmış gerçek hayattan alınmıştır,” diye yazmış zaten. Diyeceğim, anısal yanı ağır basan, ama yine de kendini okutan kıvamlı bir anlatıyla karşı karşıyayız.
Bu tür metinleri “öykü”den ayırıp “hikâye” başlığı altında toplamak, daha doğru geliyor bana. Ancak bu iki terimi birbirinin eş anlamlısı değil birbirlerinden farklı anlam öbeklerine karşılık gelen yanlarıyla aldığımı söylemeliyim. Ne var ki, belki daha uzun süre “öykü”yü “hikâye”nin Türkçesi olarak kullanacağımız da kesin görünüyor.
Bu yüzden şu kısacık yazının konusu olmaktan çıkarıyorum “öykü”, “hikâye” tartışmasını. Biz, “Sarı’nın Pembe Dünyası”na gelelim…
Sabahaddin’in anlatısı neden çekiyor bizi? Üstelik olgusal anlamda aktardığı her ne varsa yazarın, bunların doğrudan “yaşanmış gerçek hayattan alın(dığı)” da vurgulandığı halde? Gazete yazısı mı bu? Değil. Ya anı? O da değil. Okuduğumuz bir yanıyla “anı” elbette. Ama “anı” okusak da bu bize, hikâye tadında geçiyor yine de. Demek ki hüner, anıyı hikâye hâlinde okutabilmekten kaynaklanıyor. Cemil Kavukçu’nun ilk dönem öykülerinde (Pazar Güneşi, Temmuz Güçlü) bizi bunlara bağlayan müthiş çekim gücünün temelinde de bu yatıyor.
Üzerinde durulması gereken bu, bana sorulursa. Bunun nasıl çözümlendiği açıklamak kolay yine de…
Yaşanmışlığa bakmanın hüneri gizli çünkü yazarın anlatımında. Bir gazete haber-röportajı havasında öykünmeye sırt çevirmiş, gerçektenlik duygusu alabildiğine yüksek bakışla işliyor bunları Yetiş. Olayı anlatırken yakaladığı içtenliği hiç yitirmiyor. Alçakgönüllülüğü de.
Âdeta bir masal atası edasıyla giriyor anlatıya Sabahaddin, metinde kurduğu müzikle birlikte bunu sonuna dek sürdürüp düşürmeden de noktalıyor. Bizi okur olarak bağlamasının altında yatan nedenler bunlar. Özetlersek, 1.Gerçektenlik, 2.İçtenlik, 3.Tevazu, Sabahaddin Yetiş’in hikâyesine işte bunlar ivme kazandırıyor… Bu üç özellik, büyük akışkanlık da kazandırıyor çünkü sonuçta.
Ama ben Sabahaddin’den rica ediyorum. Bu anlatımını, birkaç hikâyede daha bileyledikten sonra yavaş yavaş kanatlanıp öyküye doğru uçsun.
Onun, tez elden bu hünere de erişeceğinden hiç kuşkum yok.