ROMAN; Mehmet Binboğa; ROMAN OKUMALARI-47 LE-SADIK ASLANKARA

ROMAN OKUMALARI – 47
 LE… / SADIK ASLANKARA

Mehmet Binboğa

Uykuya direnip nihayet bitirdim LE romanını. Günümüz romancıları da öykücü ve şairler gibi şairanelikten ve hamasetten kaçınıyor. Kısa eylem cümleleriyle metni kanatlandırıyorlar.

Sadık Aslankara kendi dilini yaratmış bir yazar. Öykülerindeki cıvıltılı dili romanda da korumuş. Binlerce değişik sözcük kullandığı halde tek cümlede olsun tekrara düşmüyor. Arapça-Farsça sözcükler yok denecek kadar az metinde. Egeli şair ve yazarlar, coğrafyalarının bir lütfu olarak Arapça-Farsça sözcüklerle çocukluklarında hiç karşılaşmamışlar gibi arı sili. Hatta yerel sözcüklerin ışıltısıyla teke zortlatması tadında cümleler oluşturuyorlar; kısa, Yörük, öz Türkçe..

Yazarın, özellikle erotik betimlemelerine şapka çıkardım. Organ adlarını bir kez olsun kullanmadığı halde sayfalar dolusu hararetli sevişme sahnelerini bayağılığa düşmeden kotarmış yazar.

Salt bu nevi sahnelerde değil, teke yaylalarını anlattığı natural betimlemelerde bile heyacanın nabzı düşmüyor.

Ortada öyle aman aman bir konu olmamasına rağmen okuru alıp götüren kafkaesk bir üslubu var Sadık Hoca’nın. Hemen her sayfada hayatın sırlarını çözmeyi vaad eder gibi bir heyecan katmış metne. Anlatıcı “ben”in iç konuşmalarını italik harflerle aktarması ilham verici. Yine Oğuz Atay’da gördüğümüz diyaloglarda kişilerin, “dedi, bunu dedi” angaryasından kurtuluş üslubunu da yazdık bir kenara. İç içe cümlelere elveda deme vakti gelmiş belli ki..

O.Pamuk gibi uzun cümle sevdalısı olmanın çok da matah bir şey olmadığını, erbabının kaleminde kısa cümlenin de en az tumturaklı cümleler kadar büyüleyici olabildiğini de anlamış bulunuyorum.

Kalemine sağlık usta…