Yalnızlığın Adasında Bir Ruhdeşen
Nihat Ziyalan Kanguruca Aydınlık Günler
20 Mart 2015 Cuma Aydınlık
Yalnızlığın adasında bir ruhdeşen
Türk aydınına
giydirilmek istenen
“öteki”denen elbise!
Bütün bunlara
karşın yaşam:
“Ömür-Değer” diyor M. Sadık Aslankara.
Romanın kahramanı
Mutlu Varlık Tunçok’a,
hepimize sesleniyorum:
Boynu kalınlardan
yılmayalım!
Ülkemizi cahilliğe
teslim etmeyelim!
M.Sadık Aslankara’yı, İstanbul-Tepebaşı’ndaki,
2001 Tüyap Kitap Fuarı’nda tanıdım.
Öykü kitabım “Kısa Pantolonlu
Sevda”yı imzalamak için okuyucu beklerken,
karşımdaki masada, canım arkadaşım Ferhan
Şensoy’un önündeki kuyruğu imrenerek seyrediyor,
hüzünleniyordum. Sanki hüznümü fark
ederek damlamıştı Aslankara. Onun da aynı yayınevinden
“Uykusuz Sakız” (hemen okumuş, çok beğenmiştim)
adlı öykü kitabı çıkmıştı. On yedi yaşımdan
beri arkadaşım olan Mustafa Akbaş’dan, iyi
bir tiyatro-sinema adamıdır diye yıllardır adını duyuyordum.
Mustafa’nın öğrencisi olmuş bir zamanlar.
Sıkıntımı savuşturan, iyileştiren bir yaklaşımla kucaklayıvermişti.
Konuşmasını dinlerken, Alman filozof
Friedrich Nietzsche’ninkini andıran sarkık bıyığı, onu
aşağı doğru çekiyor, omuzlarını düşürüyor diye
üzülmüştüm. Hatta hayalimden iki kişi tutmuştum,
bıyığını tutsun kaldırsın diye.
İki yıl sonra Cumhuriyet Kitap’ta, Kitaplar Adası
yazılarına başladı. Haftada bir kitap ekinde yazmak
kolay değildir. Üstelik bu arada, öyküler, romanlar, tiyatro
oyunları üretti. Onun enerjisine, yazma tutkusuna
hayranlık duydum her zaman. Kitaplar Adası
yazıları hep sevgi doludur. Genç yazarları tanıtmak
için çırpınır durur. Sağır ve kör edebiyat dünyamızda
yetenekli yazarları öne çıkarmaya baş koyan biridir.
Kanguruca Aydınlık Günler yazılarımın birinde
bu soylu tarafına değinmiş, kendisini, yazarlığının yanında,
bir edebiyat kahramanı diye alkışlamıştım. Aslankara’nın
son romanının adı: “Ömür-Değer”.
Sesiniz yabancı gelmiyor!
Kitabın ilk yirmi dört sayfasında sırf özeleştiri var.
Hem de acımasız. “Ömür-Değer”den önce yazdıklarını,
sanki kıyma makinesinde çekiyor… Tutturmuş
bir “ben”, tutturmuş bir “ada”… Nedir bu ben, nedir bu
derin suyla çevrili ada? Hayali mi, gerçek mi?
Bunu anlamak için kıvranıp dururken, yaptığım
hınzırlığı sizlerle paylaşmak istiyorum: –Alooo… Sadık
Aslankara’yla mı görüşüyorum? (Karşı taraf) –
Buyrun –”Ömür-Değer” romanınız hakkında konuşmak
istiyordum. –Adınızı öğrenebilir miyim? –
Bir okuyucunuz. Öndeyiş olarak gördüğüm ilk sayfalarınızda,
daha önce yazdığınız kitapları, ünlü yazarlara
gönderme yaparak eleştiriyorsunuz. –Alaysama
(ironi) yapmaya çalıştım. –Kendinizle dalga
geçmeniz, son romanınız “Ömür-Değer” hakkında
bende merak uyandırdı. Okuyucunun merakını kışkırtmak
mı istediniz? –İlginç bir soru. Düşünmemiştim.
Umarım başka okurlarda da merak uyandırır.
Sesiniz bana yabancı gelmiyor, adınızı öğrenmek
isterdim. –Bir okuyucunuz demiştim. Size
New York’tan telefon ediyorum. (Sidney’den desem
hemen anlar kim olduğumu). –(Saat farkını kastederek)
Bu saatte kalkıp telefon ediyorsunuz, çok teşekkür
ederim. –Beğendiğim bir yazar için uykumu
bölerim. Yalnız burada hava soğuk (yalanın batsın
şalgam kafa). “Ben, ben” diyorsunuz. Bir adaya sığınmış
ben’den bahsediyorsunuz. Bunu yalnızlığınızın
adasına sığınmış “ben” olarak gördüm. Yoksa gerçek
bir ada da mı yaşıyorsunuz? –Hem gerçek ada
hem de içimdeki ada. Yalnızlığımın adasına sığınan
“ben”im. –Bir kitap eki yazarı (adımı elbette söyleyemedim)
genç yazarlara değer vererek onlar hakkında
sevgi dolu yazılar yazmanızdan ötürü, sizin için
“edebiyatımızın kahramanı” demişti. Ne mutlu
size. –Okumadım o yazıyı. Şimdi sizden duyuyorum.
Evet, genç yazarlar edebiyatımız için çok önemli. Onları
hep destekliyorum. Geçenlerde tanımadığım bir
delikanlı aradı, ağlayarak konuşuyordu, yazdığım için
değil, kitabını okuduğum için sevinçten ağlıyormuş.
İlgi çok önemli. Adınızı öğrenmek isterdim doğrusu.
–Romanınızı beğenerek okuyan bir okuyucunuz.
Size güzel bir gün dilerim. –Çok teşekkürler efendim.
(Üzüldüm doğrusu. Yazımdaki, kendisini kahraman
olarak gördüğüm bölümü okumamış. Eğer
kötüleyen bir şey yazsaydım kim bilir kaç kişi haber
verirdi? Canım edebiyat dünyası!)
Yazarın telefondaki sesi okuyuşuma hız verdi. Daldım
romana. “Ömür-Değer” romanının kahramanı
Mutlu Varlık Tunçok’a, yaşamının kaynağından köpüren
bir dille şiirsel bir elbise giydirmiş Aslankara.
Kendi gerçeğinden hareketle kurmacasını çatmış. Seviyorum
bu tür yazımı. Sahicilik, inandırıcılık beni de
alıp götürdü. İkinci Yeni akımının sürdüğü sırada Varlık
Yayınları’ndan çıkan ilk kitabıyla bir hayli ses getiren
bir yazar Mutlu Varlık. Ayrıca oyunlar da yazıyor.
Yaşamın, etrafındaki insanların hırpalayan tavırlarından
pısmamış ama kendini korumak için Birada’da,
yeldeğirmeninin yanındaki bir eve kapağı atmış,
yalnızlığını yaşıyor. Saraykent Devlet Tiyatrosu’nda
sergilenecek olan oyununun ilk gecesi için, yıllar
sonra doğduğu kente gidiyor. Sokaklar, yollar bıraktığı
gibidir ama insanlar çok değişmiştir. Böyle bir
durumda Mutlu Varlık elbette kendini bir yabancı gibi
hisseder. Yıllar sonra çocukluğumu aramak için gittiğim
Adana’daki baba evinde bu yabancılık duygusunu
ben de yaşamıştım. İçin için ağlayarak, kaçarcasına
oradan ayrılmamı unutamam.
Boynu kalınlardan yılmayalım!
Beyninde oluşan sorulara yanıt arayıp, magandaların
oklu kirpi bakışlarından korunmaya çalışırken
beklenmedik bir aşka tutulur Mutlu Varlık. Gençlik yıllarına
dönmüş gibi hisseder kendini. Ama insan ne
zamana kadar gençliğindeki gibi aşkını sürdürebilir.
İktidardan aldıkları cesaretle, geçmişlerdeki gibi bir aşk
yaşanmasına izin verir mi boynu kalınlar?
Mutlu Varlık Tunçok’un anılarından süzülüp gelen
geçmişi ve yaşamın tokatlarıyla buruşmuş duygularıyla
adaya sığınması! Yazdığı oyunun galasını izlemek
için gittiği kentte, herkeste bir “sen de nereden çıktın?”
havası. Ve kendini dışlanmış hissetmek!
Türk aydınına giydirilmek istenen “öteki” denen elbise!
Bütün bunlara karşın yaşam: “Ömür-Değer” diyor
- Sadık Aslankara. Romanın kahramanı Mutlu
Varlık Tunçok’a, hepimize sesleniyorum: Boynu kalınlardan
yılmayalım! Ülkemizi cahilliğe teslim etmeyelim!
Roman kahramanını, ülkesinin sorunlarını da içine
alarak ören M. Sadık Aslankara başucu bir yapıt
çıkarmış. Birada’ya, ya da gurbetin Biradaları’na kapağı
atmış olsak bile, duyguların özgürce serpilmesi için “demokrasi”
denen şeyi anlatmaya devam. Çocuklarımızı,
torunlarımızı özgür duygularla kucaklayan bir kültüre
yol veren “Ömür-Değer” çok başarılı.
Daralan, bunalan kasvetli okuyucunun, M. Sadık
Aslankara’ya telefon etmelerini öneririm. İnsanın içine
tüy gibilik üfleyen, bilge bir ses. Karşısındakini de
yorum yapmaya iteleyen bir zariflik. Yazarlığının yanında
ruhdeşen olmalıydı Sadık Aslankara. Bu
sağaltımı denemenizi öneririm.
Yazımı gene görmeyebilir diye bu kez önlem alacağım.
Adana’daki şair arkadaşım Mehmed Arif B.’ye,
Aslankara’ya telefon etmesini rica edeceğim…
Sydney 2015
(Aydınlık Kitap; 20 Mart 2015, Sayı: 160)