SAYFA YAZISI: KADIN-ERKEK YAZAR ORANINDA DEĞİŞİM..

KADIN-ERKEK YAZAR ORANINDA DEĞİŞİM…

M.Sadık Aslankara
(11.01.2024 YAZISIDIR.)

Leyla Burcu Dündar, Edebiyat Sosyolojisi Açısından 90’larda Türk Öyküsü (Hece, 2016) adlı yapıtında ayrı bir başlıkla konuya gereken genişlikte yaklaşmasa da genç öykücüler arasında kadın yazarlarımızdan da özellikle söz ettiği, bu konuda yorumlar getirdiği için olguya dönük bir iki söz etmek gereği duyuyorum ben de kendi payıma.

Leyla Burcu, öyküde patlama yaşandığı düşünülen 1990-2005 arasında, öykü kitabı yayımlayan 1913-1986 diliminde doğmuş 437 yazarın 893 kitabı üzerinden bu adların, kitapların veri tabanına nasıl alındığını, üzerinde çalışılacak genç yazar grubunun nasıl oluşturulduğunu gerekçeleriyle gösterip ele alıyor.

Yazarın bu yöndeki adımlarından kimi verileri biz de paylaşalım:

“1996 yılında toplam öykü kitabı yayınının %6.8’i yapılmıştır ve bu dikkate değer bir ivmeye işaret eder. 1998 yılında ise toplamın %8.3’ünün yayımlandığı görülür. Bu yüzde, birkaç yıl gibi kısa bir süre içinde öykü yayıncılığı alanında bir sıçramanın gerçekleştiğini kanıtlar. 1998 yılına ait bu oranda, sözü edilen ‘öykü patlaması’nı izlemek mümkündür.” (s.46, 47) 

Leyla Burcu Dündar, yazarların “cinsiyet”ini, “öykücülere ilişkin saptamada bulunurken kullanılabilecek bir başka değişken” bağlamında alıp bu konuda şu verileri paylaşıyor:

“Veri tabanında yer alan 437 öykücü içinde 129 kadın, 308 erkek bulunmaktadır.” Buna göre, “…1990’lı yıllarda kitabı yayımlanmış öykücülerin %29.5’i kadın, %70.5’i erkektir.” “Ancak onyıllara göre dağılıma bakıldığında, kadın öykücülerin oranının zaman içinde arttığı söylenebilir.”

“…1990’larda öykü kitabı yayımlanmış kadın yazarların doğdukları onyıl içinde yüzdesel dağılımları (göz önüne alındığında)… 1940 kuşağı ve sonrasında  %30’luk bir kadın oranının sabitlendiği söylenebilir. 1980 kuşağına ait %66.7’lik oran göz kamaştırıcı olduğu ölçüde yanıltıcıdır da. Bu onyılda kadın öykücü sayısı erkek öykücü sayısından fazladır. (…) Ancak bu onyılda doğmuş yalnızca 3 yazar olduğu düşünüldüğünde, söz konusu %66.7’lik oran da belirleyici olmaktan uzaklaşır.” (s.49, 50, 51)

Leyla Burcu Dündar, bu çok emekli yapıtında yazarları, yazın sanatındaki tutumları, öykülemleri, eğilimleri-yönelimleri ya da taşıyıp getirdikleri farklı değerleri dikkate almadan alanın yöntemine bağlı kalarak çalışmasını sürdürüyor.  

Ancak bu örnek grubu daraltmak için, diyelim bunu bir lam üzerinde laboratuvar koşullarına uygun hale getirmek üzere yine de ölçütleri titizlikle dikkate alarak gerçekleştiriyor. Bu doğrultuda Leyla Burcu’nun uygulama adımlarını göz önünde tutarken “öykü patlaması”, aynı dönemde bu yoğunlukta güçlü söyleme dönüşmese de örtük biçimde gündemde yer tutan “kadın yazar patlaması” konularını iki satır olsun deşeyim istiyorum bir biçimde.   

Sayısal veriler Leyla Burcu Dündar’ı doğruluyor görünse de 1970-80’ler boyunca öykücülüğümüzün bir başka boyutunda kadın öykücülerimizin erkek yazarların çok önünde alanda belirleyici bir konumda bulunduklarını, üzerinden kırk elli yıl geçtikten sonra bile söyleyebiliyoruz hâlâ.

1950-60’larda Nezihe Meriç’in âdeta öncülük yaptığı bir kadın öykücüler grubunun öylesine dev erkek öykücüler grubu karşısında nice çok da olsalar, hatta sayıca erkekleri de geçseler, yine geride kalırlardı herhalde. Nezihe Meriç’in fırlayıverdiği o dönemde Sait Faik, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal sonrası aynı dönemde birlikte öyküler kaleme aldığı Haldun Taner, Oktay Akbal, Orhan Kemal, Vüs’at O.Bener, Bilge Karasu gibi yazarların yanında birkaç kadın öykücü daha olsaydı sözgelimi Nezihe Meriç’in yanında, kadın yazar sayıca erkeklerden fazla mı kabul görecekti sanki?

Aynı şekilde 1950 Kuşağı öykücülerine dönelim hadi. Orhan Duru, Tahsin Yücel, Adnan Özyalçıner, Erdal Öz, Demir Özlü, Onat Kutlar, Ferit Edgü sonra 60’lara doğru da uzanarak Mehmet Seyda,  Necati Cumalı, Zeyyat Selimoğlu, Kâmuran Şipal, Muzaffer Buyrukçu, Tarık Dursun K., Bekir Yıldız, Oğuz Atay gibi güçlü erkek öykücü damarı halindeki öykücü ordusu karşısında soy yazıncı konumundaki yazarlıklarıyla Sevim Burak, Leylâ Erbil’in yanına birkaç kadın yazıncı katılsa hatta sayıca ötekileri aşsa sonuç değişir miydi peki?

Ama 1970-80’ler öyle mi? Bu kez tersine dönüyor iş.

Nitekim anılan evrede öykü kitapları okurla buluşan Peride Celal, Adalet Ağaoğlu, Füruzan,  Ayhan Bozfırat, Selçuk Baran, Güner Ener, Sevgi Soysal, Ayla Kutlu, Tomris Uyar, Nursel Duruel, Aysel Özakın, Tezer Özlü, Sevinç Çokum, İnci Aral, Nazlı Eray, Pınar Kür, Erendiz Atasü, Feyza Hepçilingirler, Lütfiye Aydın, Feride Çiçekoğlu, Buket Uzuner, Sezer Ateş Ayvaz, Jale Sancak, Ayfer Tunç imzalarından oluşan kadın öykücüler ordusu karşısına yine çok güçlü erkek kalemi öykücüler bağlamında Rasim Özdenören, Osman Şahin, Necati Tosuner, Mustafa Balel, Mustafa Kutlu, Burhan Günel, Sulhi Dölek, Hulki Aktunç, Selim İleri, Necati Güngör, Nedim Gürsel, onların ardı sıra gelen Hüseyin Akyüz, Cemil Kavukçu. Mahir Öztaş, Ahmet Önel, Ülkü Ayvaz, Murathan Mungan, Mario Levi, Özcan Karabulut, Hasan Ali Toptaş, Ahmet Yıldız başka erkek öykücüler, saydığımız kadın öykücüleri gölgeleyebiliyor mu?

Dengeyi belirleyen güç sayıyla değil, apaçık görülüyor ki değer yükünün ağırlığınca oluşuyor. 1970-80’lerdeki kadın öykücülerin öncülüğü apaçık ortada, onca güçlü erkek öykücünün varlığına karşın.

Hadi şimdi öykü patlamasının yaşandığı 1990’lara, sonrasına gelelim…

Memet Baydur, Hasan Özkılıç, Mehmet Günsür, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Zafer Doruk, Ali Teoman, Attilâ Şenkon, Özen Yula, Doğan Yarıcı, Murat Gülsoy, Behçet Çelik. Başar Başarır, Murat Yalçın, Faruk Duman var tamam, ama Zeynep Aliye, Nalan Barbarosoğlu, Müge İplikçi, Aslı Erdoğan, Karin Karakaşlı, Sema Kaygusuz, Şebnem İşigüzel de var.

Leyla Burcu Dündar, söz konusu evreyi böyle gösteriyor zaten. Yanılsama da etkin, belli. Konuyu kaldığım yerden sürdüreceğim.