SAYFA YAZISI; KENDİNE DÖKÜLEN DENEMEÇ…

KENDİNE DÖKÜLEN DENEMEÇ…

M.Sadık Aslankara
(07.12.2023 YAZISIDIR.)

“Dönemeç” denir ya hani, dışımızdadır, oradadır, pusudaymışçasına öylece bekler, bu yüzden görmezsinizdir de, bir somut nesnedir, olgudur, durumdur vb. öylece  durur, vardır, karşımızda âdeta bizi bekliyor gibidir. Böyledir böyle olmasına ama belirgin biçimde göze de ilişmez. Var-yok misali görünür-görünmez bukalemundur.

Daha doğrusu üzerine gidersek vardır dönemeç, üzerine gitmedikten sonra görülmeyebilir, yine de hayatın bütün güçlüklerini temsil edebilirlik yanıyla ama bu arada baston gibi bir çırpıda üzerimize de ağabilir. Bir bakarsınız salmış çengelini, bacağımızdan yakalayıp çelmelemiş bizi, ters yüz edip yere sermiş yüzükoyun.

İpteki cambaz benzeri, önemli olan dönemeçler karşısında dengede kalabilmek, bunun için de karşımıza çıkabilecek, bir anda önümüze dikilip bizi kapıverecek dönemeçler konusunda önceden kimi düşünsel, duygusal bağlamda tinsel alanlar kadar ekonomik, sağlık vb. maddesel olanlar konusunda önlemler almak tabii. Bu doğrultuda yapılabilecek olan, her an bir dönemeçle burun burna gelinebilecekmişçesine hazır durmak.

Dönemeçle yüz yüze gelindiğinde büküntü anında yakayı kaptırmamak o köprüyü kayıpsız aşabilmek bütün amaç.  

Ne ki bazı dönemeçler, burgaç benzeri insanın çevresinde tam anlamıyla kolan vurup gezinebilir pekâlâ. O zaman dönemeçlerden kendinizi kurtarmanın yolunu bulamayabilirsiniz büküntünün içinde, kalakalırsınız; apaçık bir karabasan içinde yaşamaya koyulursunuz artık.

“Dönemeç” sözcüğünün “viraj” karşılığı kullanılışına bakarak yalnızca fiziki yolculuk sırasında karşılaşacağınızı düşünmeyin sakın bununla. Hayat dediğimiz bütünün her bir yakasında pekâlâ dönemeç çıkabilir karşımıza. Yaşamda dönemeçten, yaşamın dönemeçlerinden söz edilir, o,  bu işte, el kol bağlayacak bir gerçeklik, tamı tamına.

Asgari ücret, emekli aylığı vb. şu dünyanın yüzde birlik kesimi dışında hayatın, herkesin önüne bıraktığı birer dönemeç kuşkusuz.

Birini aşarsınız, ardı sıra öteki çıkar karşınıza, onu savuşturursunuz, sıradaki gelir önünüze.

Öyle ya, burgaç bütünlüğüne, yaygınlığına ulaşmıştır artık dönemeç. Burgaç sözcüğü de yabancı dilden geçen anafor, girdap sözcüklerini karşılıyor. Demek ki dönemeçler burgaçlanırsa eğer, bundan kurtulmanın zor mu zor olacağını asla akıldan çıkarmamak gerekiyor.

Burgaç, diyelim ki dönemeçleri eğer sürekli kendi çevrintisine alıp da bu çevrintide tutuyorsa, o zaman n’olacak peki? Hah, işte o zaman âdeta derin dondurucuya alınmışçasına bir şokla karşı karşıya kalmanız işten değil.

Hemen herkes yaşıyor böylesi olayları, hem de her türden böylesi dönemeçleri.

Yaşamın her alanında dedik ya, sanat da var bunların arasında, elbet yazarlık da.

Hele sanattaki, yazarlıktaki dönemeçlerden alabildiğine sakınmak gerekir, ya bir de burgaçlara kaptırırsanız kendinizi, eh işte o zaman yandı gülüm keten helva.

Ben kendi payıma böylesi tehlikelerden kurtulabilmek için denemeçlere başvuruyorum, hem de kendime dökülerek.

Sözlükte aramayın, “denemeç” sözcüğünü ben uydurdum. Bunu, denemeler yoluyla sonuca ulaşmaya çalışmak olarak alabilirsiniz.

Hayat da böyle değil mi zaten. Ama bunun farkı, olguyla yüz yüze gelinmeden, herhangi bir güçlük yaşanmadan, ancak yine de yüz yüze gelinmişçesine, diyelim deprem provasına benzer biçimde denemeçler yoluyla kendimizi hazırlamak, bu konuda pişmek diyelim hadi.

Bunu ben kendime dökülerek yapıyorum.

Dış dünyayı bir tarafa bırakıyorum, kendime denemeçler sunup bütün dönemeçleri aşıyorum böylece.

İnsan kendi içindeki denemeçlerde gereksizleri kaldırıyor önce ortadan, sonrası kendiliğinden geliyor zaten.

Diyelim yazarsınız, yazma eyleminiz ne için, kimin için? Bu soruya yanıtınız ne? Buna vereceğiniz tek yanıt olmalı örneğin. “Ben, salt kendim için yazıyorum,” diyebilmelisiniz.

Bakının, önünüzde pek çok dönemeç yıkılıp kalkacaktır birden ortadan, yolunuz açılacak, gönlünüz ferahlayacaktır.  

Böyle yaptıkça yaptıkça işte, o zaman kendime dökülmüş oluyorum bir güzel, kendimi kaplayıp sağaltıyorum da aynı zamanda.

Yazardınız değil mi? Diyelim canınız bir yarışmaya katılmak, ödüle aday olmak istedi öyle mi? Aman efendim, olur mu, hani siz kendiniz için yazıyordunuz, n’oldu birden?

Vazgeçin efendim, bırakın yarışmayı, ödülü, yazma eyleminiz ne içindi, kimin içindi, unutmayın sakın.

“Ödül de neymiş” deyip bu amaca dönük denemeçler yaparak yaşayın.

Göreceksiniz, pek çok dönemeç daha yıkılacak önünüzde, o zaman öyle hafifleyeceksiniz ki bunlar yıkıldıkça.

Yazarsınız ya, yazarsınız dedik ya, nur topu bir dosyanız da oldu mu, şimdi de ille bunu yayımlamak için debeleneceksiniz, öyle mi?

Sakın böyle tehlikeli işlere girişmeyin, yazdınız işte ne güzel, yarışmaya ödüle de gerek yok zaten? Okur da gerekmez, sizden iyi okur olacak değil ya, atın onları da bir tarafa, bakın nasıl rahatlayacaksınız.

Denemeç deyip geçmeyin, her dönemeci aşan bir de denemeç vardır.

Ama bunun için böyle yaşayabilmek için yaş almak gerekiyordur belki bilmiyorum. Ben böyle yapıyorum, denemeçlerimle kendime dökülerek…