SAYFA YAZISI; ROMAN SANATINDAKİ ROMAN SAATİ..

ROMAN SANATINDAKİ ROMAN SAATİ…

M.Sadık Aslankara
(30.11.2023 YAZISIDIR.)

Roman, anlatılan-aktarılanlarla başlayıp biten, farklı kahramanların birbiriyle, olan-bitenle ilişkilerinin dizildiği bir yazın sanatından ibaret değil.

Romanın yapıtta kurduğu, bunu dizge halinde yerli yerine oturtup kavramsallaştırarak yeniden yarattığı, bir enerji hattında yaydığı, bir akıma göre toplanıp dağılan, içbükey-dışbükey sarsıntılarla kendisi üzerine kapanılmasını, hep o saatte kalınmasını sağlayan akış; bir yandan akıl dışına iteklerken buna aynı zamanda akli düzen getiren sıra dışı büyülü zaman.

Sonuçta roman, felsefi evren kurulumundan farklı bir eylem değil; evet roman eylem, söz değil eylem. Romanın işi buyurmak değil, söylemek değil, göstermek de değil kurmak, evet kurmak, romandaki o saati kurmak, tıkır tıkır işleyen saati yaratmak, eylem bu işte.

Eğer yazınsal olandan söz ediyor, “roman” için buna yönelik çetele çıkarmaya girişiyorsak, o zaman bunları arayacağız romanda, “roman” dediğimiz bu işte. Bunun dışındakiler, çekirdek çitlercesine yazılmış ya da böylesi niyetle beşi-onu birden oltaya yanaşan balık misali anlık okur tüketimine, okuma eylemine dönük kitaplar, hiç kimse kusura bakmasın benim alanıma girmiyor bunlar.

Onun içindir ki “roman sanatı”, kendisine yönelik özel bir saati gereksiniyor, özelleşmek istiyor da diyebiliriz. Siz romanı, bir bölük askerin yürüyüş kararı saymasına benzer tutumla algılayıp kendinize ait kılamazsınız, siz eğer ona gereken özeni göstermez, yalnız onun için, ona özgüleyeceğiniz, ona ait bir zaman ayırdığınızı kararlılıkla ortaya koymazsanız, ister istemez romanın dışına düşersiniz, kendinizi de bu “romansız”lıktan kurtaramazsınız bu nedenle.

Bir roman, “Beğendim,” “Beğenmedim,” ya da “Sevdim,” “Sevmedim,” veya “Hoşlandım,” “Hoşlanmadım,” sözleriyle değerlendirilemez. Bu da “değer”dir, bunun bu yanına karşı çıkmıyorum, karşı çıktığım, yazınsal romanın asla böyle değerlendirilemeyecek olması.

“Değerlendirme” anlamında kişiye özel bir değer yargısıdır elbette bu, ama bu kadar, çünkü bu sizin değer yargınızdır, romana ait bir değermişçesine öne sürülemez kesinlikle. Yazınsal bir romanın sıradanlaşmış değerle nitelenmesi, doğru bir ölçümleme olamaz. Doğru ölçümleme için bunun çok dışında bir değerler dizgesinin dikkate alınması gerekir. O zaman sanat yapıtının nasıl alımlanıp değerlendirilebileceği apayrı bir sorunsal boyutunda işin içine girer. Bu sanat felsefesini, felsefeyi, estetik hatta etik disiplinini de peşine takarak önümüze gelecektir, bundan kuşku duyulabilir mi?

Öyle ya ortada bir kitap var, buna “yapıt” diyor, saygı gösteriyoruz.

Bir yazar durup dururken niye bir roman yazma gereksinimi duyar?

Bir okur, durup dururken niye roman okuma gereksinimi duyar?

Nedir yazarı, okuru dürten, yerinde duramaz hale getirip birini yazmaya, bir başkasını okumaya kışkırtan?

“Roman saati” dedim ya, ne demek istiyorum bunu söylerken. Romanla baş başa kalınan saati kastediyorum bununla. Birebir yani özde buluşma; okurun artık bir tür romana dönüp romanlaşması, romanınsa, sanki o an yazılıyor havasında kendisini âdeta ziyafet sofrasındaymışçasına sunması.

O halde demek oluyor ki roman saati, okunan romanın yazılma saati aynı zamanda.

Bu nasıl olacak peki?

Romanın yazılma saati, masa başında, ciddi giyimle oturulmuş abus çehreyle yazmak değil tabii. Yazarın kendisi de kaleme alırken amuda kalkmış durumdayken bile romana nasıl çalışabilirse okur da ister pijamasıyla isterse çıplak veya dış giyimle okuyup yazabilir pekâlâ. Yeter ki kendisine özgülediği roman saatinde bu romanın dışına çıkmış olmasın.

İşte, romanı yazmak deyince bunu anlayacağız.

Çünkü yazınsal roman, ancak yazılarak okunur. Bu, söz konusu romanı, oturup çalakalem yeniden yazmak demek değil kuşkusuz. Yazılı bu romanı siz de ancak yazarak okuyabilirsiniz, yazınsal bir roman, okunarak değil ancak yazılarak okunabilir.

Bu yazma eylemi onu yeni baştan kurmanız, getirdiği kavramsallaştırmayı eksiksiz anlamlandırmanız, bir dokuma tezgâhındaki atkı-çözgüyü açımlarcasına yeni baştan yapılandırmanız demek oluyor. Yani ne demek oluyor bu? Romana emek verme zamanı, yazarın yaratısına katılıp onun kurduğunu yeni baştan yapma anlamına geliyor, “roman saati” bu.

Buna sanatta “alımlama” adını veriyoruz.

Yazın terimleri sözlükleri, “alımlama”yı şu karşılamalarla tanımlıyor:

“Anlatılan duygu ve düşünceyi alıcının kavrayıp değerlendirmesi; anlama.”; “Bir sanat yapıtının, tarihsel, kültürel bağlamda, alıcının beklentisiyle de ilgili olarak kavranması.”

İş, bu kadarla bitmiyor kuşkusuz. Alımlama bir süreç, “yeniden yaratma” süreci. Bu, alışverişe benzer biçimde bir alımverim süreci çünkü sonuçta; söz konusu süreçte romanın eksiksiz verimi, sizin de eksiksiz bunu alımınız gerekir; bu eylem, aynı zamanda birbirini karşılama, bu karşılamayla birlikte birbirini kuşatma anlamına gelecektir.

Başta söylediğimize dönersek, bir eylemlenmedir roman, yazılırken bu, eylem halinde gerçekleştirildiğine göre, okunurken de yine bu eylemin üzerinde kayacaktır kaçınılmaz olarak.  

Romana ayıracağınız bir saatiniz yoksa, romanın da size açabileceği herhangi bir sayfası olmayacaktır, unutmayın bunu.

Roman okumaya girişmeden önce, roman saatinizi kurun, kendinize bir roman saati yaratın.

Tek sorun, sonsuzca roman oluşu hayatta, hayatın bunca kısalığına karşın.