SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Atölyekolik Bir Tuhaf Yazarlık mı

Yazarlıkta Dejavu: Atölyekoliklik
M.Sadık Aslankara
(22.11.2018 YAZISIDIR.)

Süreyya Köle’den duydum. Kendi atölye çalışması sırasında bir katılımcı, “Ben atölyekoliğim,” deyivermiş.

Ne demek bu? Atölyekolik olmak ne anlama geliyor?

Bir “dejavu” hali midir atölyekoliklik? Hep aynı şeylere mi karşılık gelir sürekli atölye aboneliği yapıp, böyle ortamlarda bunun sürdürümcüsü olmak?

Kendi payıma, daha önceleri tekil anlamda katıldıklarım olsun, son olarak başlatıp sürdürdüğüm dizgeli atölyeler olsun buna benzer tanıklığım olmamış değildi. Örneğin arka arkaya birkaç yıl boyunca katıldığım PEN Öykü Atölyesi’nde, uzunca aradan sonra aynı kişileri gördüğümde çok şaşırmıştım.

Hoş ben, yinelemelere dayalı atölye yapan biri olmadım hiçbir zaman. Ama böyle de olsa, yani bunlar “atölye” başlığı altında her seferinde yinelenerek yapılan çalışmalar da olsa katılımcıların bunda neyi bulduğu üzerinde durmak, düşünmek gerekmiyor mu?

Bu insanları, bu atölyelere çeken bir şeyler olmalı değil mi?

Nedir bu?

Bir katılımcının ağzından duyduğum şu sözü bir anahtar olarak alabiliriz kanımca:

“Atölyelerin entelektüel ortamı beni mutlu ediyor.”

Demek kilit de anahtar da bu sözün içinde.

Ama bu söylemde yazarlık değil de amaç, bundan elde edilecek mutluluk öne geçiyor daha çok. Hani kimileri, diyelim yazarlıktan para kazanmayı hayal eder ya, genelde atölye katılımcıları demek ki bireysel anlamda yaşayacakları mutluluğu öne alıyorlar, bundan çıkarılacak sonuç bu olabilir herhalde.

Entelektüel ortamda bulunmanın, sınırlı bir süre için de olsa böylesi bir havayı solumanın mutluluğu, kısa süre içinde aranır olmaya, aranırlık taşımaya başlıyor bu yaklaşıma göre.

Temelde “entelektüel adrenalin” de denebilir belki bunun karşılığında. Ama yine de ciddiye alınması gereken bir duygu özet olarak. Öyle ya, giderek tüm toplumda alabildiğine yaygınlaşmış bir atölye örgüsü yaşanıyor artık. Katılımcılar için amaç, bu yolla mutlu olmak, kendisiyle benzer duygular içinde olduğu kestirilebilecek ötekilerle birlikte derinlerindeki kaygılardan uzaklaşmak, hatta o en derinlerde yerleşik yazarlık kaygısını da aşmaya çalışmak belki…

Yazarlığa dönük ya da farklı alanlarda gerçekleştirilen uygulamalı çalışmaların hangileri atölyedir hangileri kurs, hangileri doğrudan öğreniye dayalı derslik düzeninde sürüyor bilemem, ancak bunların tümünün de duygudaşlığa dayalı enikonu bir ortak payda temelinde ortaya çıktığı öne sürülebilir. O zaman bu ortamların sağaltım merkezi gibi işlev gördüğü de kestirilebilir.

İşte atölyekoliklik olgusuna sıradan bakışla değil de farklı sorunlarla boğuşan, bunları aşmaya çalışan çağdaş, kentli bireyin yönelişi bağlamında yaklaşmak daha doğru olacaktır bana göre.

Bunu bir ütopya bağlamında almak da olanaklı öyleyse.

Sürekli bir distopya ortamında yaşayan insanımız için mutluluk arayışı, atölye hedefinin önüne geçip örtük amaç haline geliyor ve atölyenin görünür hedefi göz ardı edilmemekle birlikte bu örtük amaç da gide gide önemli yer tutup kalıcı bir yarar olarak belirginleşiyor.

Buna, “atölyekoliklik dayanışması” demek daha doğru belki. “Entelektüel adrenalin” arayışında olanların, buna gereksinim duyanların, her ne olursa olsun katılımcısı olmaktan kaçınmadıkları atölye gerçekliğinin altında bunlar yatıyor olmalı.

İşte kilit işte anahtar!

Bir bakıma bütün toplum da buna gereksinim duyuyor yanılmıyorsam, böylesi düzeyli bir rahatlamaya kavuştuktan sonra insan…

Ya siz ne sanıyorsunuz?