SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; BAŞAYDINLANMACI ATATÜRK..;

BAŞAYDINLANMACI ATATÜRK…

M.Sadık Aslankara
(09.11.2023 YAZISIDIR.)

Herkese Bilim Teknoloji dergisi, “Cumhuriyetin 100.Yılı”na ayırdığı 26 Ekim tarihli 394. özel sayısında Atatürk’ün açtığı Aydınlanma çığırı üzerinde duruyor ağırlıklı olarak. 

Dergi, ilk sayısından bu yana, logosunun hemen altında Ata’nın şu sözünü anıyor zaten:

“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır… Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur… Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”

Derginin Yayın Danışmanı Orhan Bursalı, buna Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde de yer açıyordu bunu geçmişte. Bu çerçevede Ata’nın, “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır,” deyişi elbet çok önemli.

Biz dönelim, Atatürk’ün koca bir imparatorluktan artakalan avuç içi Türkiye’de yarattığı o büyük devrime, daha doğrusu bir devrimler toplamı olarak Aydınlanma devrimine, Anadolu Aydınlanmasına… Kimi yazarlar, bunu “Anadolu Rönesans’ı” olarak ansa da Rönesans sözcüğü, “yeniden doğuş” anlamına geldiği, oysa söz konusu olan Türk Aydınlanmasının, daha önce bir benzeri yokken yaratıldığı için onu bu şekilde nitelendirmenin doğru olamayacağı da söylenir öteden beri.

Evet, Atatürk, çocukluk, ilk gençlik, subaylık dâhil, savaşlar, savaşımlarla geçen kısa yaşamında bir yandan kendi bireysel aydınlanmasını sürdürmüş, zamanı geldiğinde tüm toplumun önünde dikili engelleri yıkıp ulusça aydınlanmanın da önünü açıp temizlemişti.

Hiç kuşku yok ki Atatürk, kendisinden öncekilerin bir devamı, Osmanlı’daki devrimci ruhun ardılıydı ama Cumhuriyet devriminin de öncüsü, lideriydi aynı zamanda. Bu devrim bütününün eksiksiz kurucusu, ön açıcısıydı tartışmasız olarak.

Aşağıda Herkese Bilim Teknoloji’nin andığım sayısında yer alan birkaç değerli imzadan aktardığım alıntıyla sürdüreceğim yazıyı. Ölümsüz diyeceğimiz bilge insan Doğan Kuban’dan bir aktarı önce:

 “Cumhuriyet Türkiye’si yitik imparatorluğun harabesi üzerine, bazı deneyimlerin varlığı ile başladı. Batı ile buluşmağa çalışan bir geç Osmanlı yapısından Batıyı kesin örnek alan Cumhuriyet yapısına uzanan süre 18. Yüzyılda başladı. Türk halkı Cumhuriyete seçim (ve…) hükümet kurumları temsilcilerini tanıyarak geldi. Cumhuriyet dönemi Ankara’da düzenlenen programlanan etkinliklerini yurt düzeyine yaydı. (…/…) 1938’de Mustafa Kemal Atatürk ölmeden önce Cumhuriyet bütün kurumları ve potansiyeli ile kurulmuştu.”

Bu noktada sıra dışı bir bilimci olarak Celal Şengör’ün sözlerini anımsamakta yarar var: “…Osmanlı’da hemen hemen olmayan bilim, Atatürk döneminde bir şahlanma göstermiş, onun ölümüyle yavaş yavaş çökmeye başlamıştır. Tabiî bu çöküş esnasında pek çok uluslar arası bilim insanımız yetişmiştir. (…) Bu iyi yetişmiş, yetenekli kişilerin üniversitelerde yapılmasını istedikleri reformlar ya üniversite yönetimlerinin  ya da Ankara’nın engellemesi yüzünden yapılamamış, liyâkatın yerini rüşvet ve nepotizm almıştır.”

Doğan Kuban’la Celal Şengör’ün vurgularından sonra bilim tarihçisi Osman Bahadır’ın hem bir özetleme hem sunuş anlamındaki saptamalarına kulak verelim şimdi de:

“1923 Türk devrimi, benzersiz ve anakronik bir devrimdir. Geri kalmış bir köylü ülkesinde gerçekleştirilmiş bir aydınlanma ve cumhuriyet devrimidir.” “Türk devrimini yöneten, yürüten ve destekleyenler de nitekim, olmayan Osmanlı sanayicileri ve sermayedarları değil, fakat Osmanlı aydınlanmasının eseri olan genç subaylar, doktorlar, hukukçular, gazeteciler, öğretmenler vb.den oluşan entelektüel bir tabakaydı.” “Atatürk’ün Fransız aydınlanma düşünürlerine çok önem verdiğini ve onların eserlerinden etkilendiğini biliyoruz.” “Cumhuriyet yönetimi ayrıca kuruluşundan itibaren eğitime büyük bir önem verdi ve geleceğin bilim insanlarını yaratmak üzere Avrupa ülkelerine öğrenim görmeleri için öğrenciler gönderdi.” “Hasan Ali Yücel, diğer çalışmalarının yanı sıra özellikle üç alandaki kurucu vasfıyla parlamaktadır. Bunlar 1944 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kuruluşuna öncülük etmesi, yaklaşık 500 eserden oluşan ve Cumhuriyet düşünce dünyasını derinden etkilemiş olan Doğu ve Batı klasiklerini yayınlatması ve Köy Enstitülerini kurdurmasıdır. / Bu üç kurum Cumhuriyet biliminin ve aydınlanmasının temel kurumları arasındadır.” “20. yüzyılın ikinci yarısının hemen başında siyasi iktidarın desteğini kaybeden aydınlanma çabaları giderek sönükleşmiş, merkezi ve sistematik olma özelliğini de yitirmiştir.”

Atatürk’ün Cumhuriyetin başyazarı olduğundan söz etmiştim 26 Ekim “Sayfa Yazısı”nda, bu kez onu Cumhuriyet için bir “başaydın” olarak alıyorum.

Sonsuzca yitirsek de Başaydın Atatürk’ü, yalnız ulusumuzun değil tüm insanlığın önünde ışığını yaymayı hep sürdürecek yine de o.

O halde 10 Kasım’ı, Atatürk’ün ölüm yıldönümü olarak almak kadar sonsuzca sürecek yaşama geçişi bağlamında da alabiliriz pekâlâ.