SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; BİR ÖYKÜÖLÇER OLARAK ‘PARASIZ YATILI’

BİR ÖYKÜÖLÇER OLARAK “PARASIZ YATILI”

M.Sadık Aslankara
(4.02.2021 YAZISIDIR.)

Füruzan’ın ilk öykü kitabı Parasız Yatılı’nın (1971) yayımlanışı üzerinden tam elli yıl geçti. Her yazarın ilk kitabı üzerinden bu kadar yıl geçebilir, bu çok olağan kuşkusuz. Ancak ilk kitabın, bu elli yıl boyunca aranırlığını sürdürmesi, sürekli baskı yapması, her yazarda, her kitapta gözlenebilecek durum değil yine de. İşte bu yüzden onlarca basıma ulaşan yapıta, bir de bu açıdan yaklaşmak zorunlu geliyor bana.

Öyle ya, yapıtın yaydığı büyü nereden geliyor, nelerden besleniyor, öykünün yaygınlaşmasını tetikleyen öğeler neler, bunları deşmek gerekmez mi?

Mehmet Fırat Pürselim, Parasız Yatılı’nın bunca yıl ilgi görmesini, Memet Fuat’a da göndermeyle “Edebi Olaydan Ebedi Olaya” diye nitelerken, kendi payıma ben de yapıta adını veren öykünün, öyküleme sanatının diyagramı bağlamında alınabileceğini, bu yönde bir çözümlemeye girişmenin olanaklı olduğunu düşünüyorum…

Gerçekten de kitaba adını veren “Parasız Yatılı”, yapıttaki öteki öyküler için örnekçe oluşturmakla kalmıyor, yanı sıra öykülere yayılmış halde “bağlam” olgusunu da ortaya çıkarıp somutluyor. Önce bir anımsama; nedir “öyküsel bağlam”? “Bağlam”ın ne olduğunu biliyoruz. Nesnel, öznel, olgusal vb. ayrı başlıklar altında yer alsa da ortak bir öğeyle aynı bağlamda bir araya gelme hali diyelim. Buna göre “öyküsel bağlam”sa, aynı öğenin metinlerde bir tür “ortak payda” halinde gezinmesi, öyküleri birbiriyle akraba kılması olarak alınabilir.

Bu çerçevede Parasız Yatılı’daki öyküler elbette bağımsız öykülerdir ama aynı zamanda her biri belirgin biçimde bağlamlı duruş da sergiler aynı zamanda. Çünkü her öykü, yaşları, sosyal, ekonomik vb. konumları farklı, ancak yine de buna karşın daha çok anne-kız özelinde ortak geçmişe sahip bütünlüklü iki kadın üzerine kurulmuş görüntü sergiler.

Biz öyküye, küçük yaştaki kadının özöyküsel ya da yine onun yaklaşımı üzerinden dolayımlı bakışla yaklaşırız. Küçük kadın çocuktur, gençtir, erişkindir, büyük kadınsa genelde annedir, bir ölçüde kendisine tabi olunan aile büyüğü, temsilci yaşlı kadındır. Büyük kadın, varlıktan yokluğa, yitirişe, yoksullaşmaya ya da yokluktan kuşkulu yükselişe uzanan geniş yelpazede konum sergilerken sürekli geçmişte, bu geçmişe kilitlenmiş haldedir. Genç kadınsa âna dönüktür, onun için hep gelecek önem taşır.

Öykü bu iki kadının karşılıklı uyumu, çatışması, çelişkisi, ötesinde birbirine karılı sığınışı, birbirini sahiplenişi, ortak direnişi olarak karışık düzlemde iç içe geçmiş bölümcelerle gelişip dramatik tırmanışa geçer.

Öykü zamanında yaşanan geçmişle an, geleceği hep ipotek altında tutar, öykünün de diyalektik temelini oluşturur aynı zamanda; kadınlar, yaşadıkları olaylarda tutumlarını bu yolla belirler; dramatik akış da böyle çıkar ortaya.

Buna göre öykülerdeki bağlam, özetle ve kabaca, “iki kadının hikâyesi”ne dayanıyor, bunların eylemliliğiyle gelişiyor demektir. Öyleyse bu olgunun yapıttaki öyküleri bağlamlı kılmaya yettiği öne sürülebilir. Bu arada “Su Ustası Miraç” öyküsünde olduğu gibi ikili oluşturmuş böylesi kadınlara rastlamasak da bu kez ana-oğul, öyküyü aynı bağlamda ele alabilmenin önünü açacaktır yine de.

Şimdi tam bu noktada söz konusu diyagrama geçebiliriz artık. Kaldı ki andığımız öyküden hareketle kitlesel okunurluğunu, süreğenliğini somutlamış böyle bir yapıtın, bir öyküölçer olarak nitelenmesi de olanaklı yanılmıyorsam.

Parasız Yatılı’da öyküleri uçuran iki kadının birbirinden farklı, hatta birbirine zıt bakışlarla yaşama tutunma çabası, bu yöndeki arayışı, özlemi, onları birbiriyle hem örtüşür hem çatışır yapan yanları, özetle hikâyeleri, üstelik iç içe geçmiş katmanlı anlatı yapısıyla okuru bir anda kavrayıp yakalar. Füruzan’ın bu şekilde özetlenebilecek öykü işleyiş, örüntüleyiş biçimiyle, bunlara büyük kıvraklık kazandırdığı ortada.

Öykülerdeki bu kapalı diyagram yapısı, büyünün öykü içinde kalmasına, kendi havasını sıkı sıkıya korumasına yol açıyor; sonuçta okur, büyüyü, öyküyü okuma sürecinde yaşayıp tadına varıyor ağır ağır ya da böylelikle iyiden iyiye tadını çıkarıyor.

Günümüz genç okurunun öykü evrenlerinde anılan kimi olguları, olayları anlaması olanaksız olabilir, ayrıca öykü evrenlerine karşı da yabancılık yaşayabilir pekâlâ. Ancak öykülerin bağlamlı yapısı, iç dinamiğe yüklenen büyü, kıvraklık okurun öyküden kopmasına izin vermeyecektir hiçbir zaman.

Aynı şekilde bu öne sürüş, sözgelimi Ömer Seyfettin’in “Kaşağı”, Refik Halit Karay’ın “Eskici”, Sait Faik’in “Son Kuşlar” adlı öyküleri için de getirilebilir. Okur, Füruzan’ın “Parasız Yatılı”sından çok daha önceki yılların öyküleri karşısında evren, olaylar, kişiler vb. temelinde yabancılık çekse bile, hatta yer yer gereğince bunları anlayamasa da değil mi ki büyüsüne kapılıp öykünün peşinden gidiyor, bunlara eşlik ediyor, öyleyse Füruzan’ı de hep okuyacak demektir.

Bu nedenle Füruzan’ın Parasız Yatılı’sı, bundan böyle sürekli okunan kitaplar arasında yer almayı sürdürecek anlamına geliyor bu durum.

O halde Parasız Yatılı’nın ellinci yılına hoş geldiniz.