SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; ÖYKÜ SEÇKİSİ HAZIRLAMAK…

ÖYKÜ SEÇKİSİ HAZIRLAMAK…

M.Sadık Aslankara
(27.07.2023 YAZISIDIR.)

Kişinin yayımlanmış herhangi öykü seçkisine bakıp buna dönük değerlendirmeye girişmesiyle kendisinin bir öykü seçkisi düzenleyip sunması apayrı işler.

Öykü alanında geniş bir yelpazeye yayılı halde, pek çok yazarca gerçekleştirilmiş seçkilerin sayısı kaçlara varmıştır bilmiyorum, yabana atılır bir sayı olmayacağından eminim bunun, ötesinde şaşırtıcı bir sayı bile çıkabilir karşımıza.

Bu durumda öykü sanatıyla bir biçimde ilişki kurmuş, hatta küçük küçük kalem oynatmalarla içlidışlı olmuş, akrabalık kurmaya bile yönelmiş her öykü severin kendine özgü bir öykü seçkisi yapmaya girişmeyeceği düşünülebilir mi?

Demek yayımlananlar yanında yayımlanmayan, hiçbir zaman da yayımlanmayacak nice öykü seçkisi bizimle geziniyordur şu dünyada, bundan biz haberdar olmayız, başka. İşin bu yanı da göz ardı edilmemeli o halde.

Bununla örtüştüğü kestirilebilecek yaklaşımına göz atıp Murat Gülsoy’un şu sözleriyle sürdürelim konuyu:

“Özellikle öykü antolojileri edebiyat coğrafyamızı tanımak için iyi bir başlangıç noktası oluşturacaktır. Bu antolojilerdeki öykülerden beğendiklerinizin yazarlarının diğer kitaplarını okuyarak onların okuru olabilirsiniz. Birçoğunun unutulmuş ya da şu anda gündemde olmadığını hayretle fark edeceksiniz. Magazinleşmiş edebiyat ortamı sizi yanıltmasın, edebiyatın magazin gündeminden ayrı akan bir tarihi vardır.” (Murat Gülsoy; Büyü Bozumu: Yaratıcı Yazarlık, Can, 2004, 254)

Murat, “öykü antolojileri” için not inerek kimi adları da anıyor ya, ben bunlara değinmeksizin sürdüreceğim konuyu.

Öyküde olduğu denli şiirle sinemada da çokça kullanılır “seçki” sözcüğü, biliyorsunuz, bu türler için özel terime dönüşmüştür artık bu söyleyiş neredeyse.

Buna göre bir öykünün, şiirin, kısa veya uzun metraj filmin “seçki”ye alınmış olması başlı başına önem taşır aslında. Seçilmiş olmayı ifade eder seçkiye girmek, alınmış olmak. Çünkü seçkiler, dengeli bir değerlendirme, eleme, eleştiri dikkate alınarak özenle hazırlandığı için ayrı değere sahiptir.

Öykü beğenmek, beğenilen öykülerden bir öykü belleği oluşturmak da bir seçki eylemi bağlamında alınabilir kuşkusuz.

Üstelik bu seçkiler, hazırlayıcıları hayatta olduğu sürece canlı kalacak, seçkiyi yapanlar hayattan ayrılsa da okurları aracılığıyla yine de bir biçimde canlılığını koruyacaktır, bu da hiçbir zaman unutulmamalı. Gerek seçkiyi düzenleyenin gerekse salt okur olarak seçki ilişkilenişine katılan kişinin de öykü okumayı sürdürdükçe farklı zamanlarda söz konusu öykü seçiminde değişikliğe gidebileceğinin dikkate alınması zorunlu.  

Fethi Naci, arada bir romanlarla ilgili sıralama yapar, yukarıdan bu yana getirdiğimiz örnekler doğrultusunda hazırladığı bir tür roman seçkisini paylaşırdı kitaplarında, ancak yayımladığı seçki sıralamasını on yıllar içinde sonraki kitaplarında yeniden düzenler, biz de seçki listesinin sabit kalmayıp sürekli değiştiğini anlamış olurduk. Diyelim yirmi roman mı sıralıyor, bunlarda yer değişikliği yapar hatta kimilerini listeden çıkarırken daha önce yer vermediği romanlardan kimilerini yeni yaptığı listeye aldığı olurdu.

Anlardık ki önceki seçki artık terk edilmiş, yerine yeni seçki getirilmiş.

Bütün bu anlatılanların ardından, seçki olayında asıl önemli olanın içimizde seçki hazırlama, kendi seçkimizi belirleyip bunları ortaya koyma cesareti, hüneri, tutkusu türünde kıvrımlanan duyguların bizi iteklemesi sanırım.

Öyle bir köşede okurunu bekliyor görünen herhangi öykü seçkisinin de bu tür olanaklara sahip olduğu kolayca kestirilebilir. Çünkü günün birinde herhangi okurun eline geçtiğinde, seçkideki öyküler okunmaya başladığında, bunlara ilgi gösterecek o sıradan okur da seçkide yer alan öyküler arasında kendince bir seçki hazırlığına girişecek, kimilerine belki büyük ilgi gösterirken, kimilerini belki de hiç görmeyecektir.

O halde bütün kurmaca metinlerde olduğunca okur yine işe katılıp eylemli hale kayacak, seçki, bu okurla gerçekliğine kavuşacağı için de yaşamını sürdüren tüm seçkiler, bu doğrultuda bir başka okurun eline geçene dek bir köşede boynu bükük kalacaktır yine.

Ancak şu da bir gerçek ki, seçkiyi düzenleyip yayımlayan kişinin yani yazarın üzerine düşüyor olması yine bütün sorumluluğun. Öyle ya, “seçme” işine giriştiğine göre sorumluluk onundur.

Kişisel beğeninin çok çok ötesinde bir seçme bağlamında alınmalı bu. Sözgelimi tek bir yazarın öykülerinden düzenlenecek seçkiyle aynı anlayıştaki topluluk üyesi öykücülerden ya da belli bir tarihsel dönemin kalemlerinden yapılacak seçkiler, farklı kalemlere, farklı biçemlere, farklı zaman dilimlerine özgü örnekler olacağından dikkatli, özenli çalışma gerektirecektir.

Evet, seçkiyi siz hazırlamışsınızdır, sizin beğeni anlayışını yansıtacaktır elbette, ne var ki herkesin katılacağı yargı yine de bir yere dek işleyecektir ama. Çünkü daha önce yapılmış seçkiler de orta yerde dururken, herkes için somut örnekçe halinde sizin yaptığınız seçki de bunlarla karılaştırılacağı için, kişisel beğeninin ötesinde birtakım beklenti eşikleri getirecektir düzenleyicinin önüne.

O halde özetle diyebiliriz ki herhangi bir öykü seçkisi, okur için bir öykü seçme laboratuvarı oluşturmakla kalmaz yalnız, bundan önce hatta ilkönce seçkiyi hazırlayan kişiyi, yazarı böylesi bir deneyimin içine alır, onu öykü dünyasının içinde alabildiğine pişirir.

Seçkiyi hazırlamak, bir seçkinin nasıl hazırlanması gerektiğini, ne tür bir yöntemle seçki hazırlaması gerektiğini de öğretir buna soyunan kişiye. Zaten her öğretme, bir öğrenme eylemidir aslında.

Ne demişti Vedat Günyol Fransızca öğretmeni olduğunu müjdelemek için yeldir yeperek gelen öğrencisine; “Çok iyi, Fransızcayı da öğrenirsin o zaman!”