Özdemir Nutku;
Tiyatroda Bilimsel-Sanatsal İrade…
M.Sadık Aslankara
(26.3.2020 YAZISIDIR.)
1960’larda tiyatromuzun hep anılagelen o bildik altın çağı yaşamasında, hiç kuşku yok ki Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Enstitüsüyle başlayıp Tiyatro Kürsüsü aracılığıyla yükselen tiyatrobilimdeki çalışmalar da büyük paya sahip. Tiyatro bilimindeki tek başına bu gelişmenin bile etkin rolü oldu, bu yolla alabildiğine ivme de kazandı aynı zamanda olgu.
Melahat Özgü’den Max Meinecke, İrfan Şahinbaş’a daha kimlere, nicelerine uzanan bilimcilerin yanında birer sanat ustası konumuyla yer alan Haldun Taner, Turgut Özakman vb. yazarlar, Işık Toprak, Ergin Orbey vb. oyuncular Tiyatro Kürsüsü, sonradan Bölüm çatısında görev üstlenerek evreyi taçlandıran adlar oldu.
Yine aynı dönemde katılan, alanda hep üç as olarak anılan adlar da çalışmalarıyla farklı bir yapıya dönüştürmekte gecikmedi bu bilim merkezini: Metin And, Sevda Şener, Özdemir Nutku. Bu adlara sonradan Nurhan Karadağ’ı da eklemek gerekiyor bana göre.
Özdemir Nutku, lise yıllarından 1950’lere gelen evrede sahneden müziğe, şiire uzanmış, delikanlılık yıllarını erden bir sanat yolcusu olarak karşılamıştı görece. 60 başlarında Ankara’da kentin o sıra alabildiğine yoğun olduğu bilinen entelektüel ortamında yer alışı, Mavi grubuyla yol arkadaşlığı, Nutku’nun tiyatrobilim saflarına henüz katılmadan bile nasıl bir sanat-bilim düzeyi geçişleri sergilediğine dönük yeterli veri oluşturabiliyor.
Öykü, roman verimlememiş olsa da, bugün dönülüp geriye bakıldığında, adı geçmiyormuş gibi görünmekle birlikte Özdemir Nutku’nun 1950 Kuşağı yazarları arasında haklı bir yere sahip olduğu söylenebilirmiş gibi geliyor bana. Gerçekten de o etkilerin bütününü içselleştirerek sanatla yoğruldu, bilimde öncü roller üstlendi Nutku. Alana kazandırdığı Shakespeare çevirileri, sözlüğü, onun yazarlığına dönük önemli yapıtlar halinde önümüzde duruyor zaten.
Evet, Özdemir Nutku farklıydı.
Tiyatronun bilimini de bir sanatçı olarak yaşadı, öyle de sürdürdü. Yalnız tiyatro sanatçısı bağlamında değil edebiyattan müziğe çokseslilik temelinde bir yaklaşımla eğildi hep tiyatro sanatına da.
Bu yüzden onun çalışmalarında farklı bir cevvallik kendini gösterdi, özetle bilimden pay alan bir sanat yapmayı, bu kavrayışla üretime katılacak sanatçı adayları yetiştirmeyi ilke edindi.
Onun içindir ki “Özdemir Nutku öğrenciliği”, başlı başına bir okulluluk anlamına geldi şunca yıl içinde. Gerek Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünde gerekse kuruluşunu gerçekleştirdiği Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümünde Nutku’nun rahlei tedrisinden geçen her genç sonraki yıllarında bu ışıklı yolda yürümeyi bir sanat yaşamı ilkesi haline getirdi kendisine.
Öğrencileri de Nutku gibi hep bilimli bir tiyatro sanatının ardılı oldu, o yolda ilerledi. Denebilir ki ondan öğrencilerine kalan bir sanat-bilim vasiyeti olarak kaldı bu. Bu olguyu kült bir irade biçiminde algılamanın da olanaklı olduğunu düşünüyorum kendi payıma.
Onu sanatla bilimin koldaşlığında bir “yetke”, bir “irade” yapan bu kavrayışı, yaklaşımı, uygulayıcı tutumu işte.
27 Mart Dünya Tiyatro Gününde onu saygıyla, sevgiyle, gönülden bağlılık duyguları ve minnetle anıyorum.
Bilimin ve sanatın koldaşlığında nice 27 Mart’lara…