SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; SANATÇININ DEHA OLARAK PORTRESİ…

SANATÇININ DEHA OLARAK PORTRESİ…

M.Sadık Aslankara
(02.6.2022 YAZISIDIR.)

1910 sonbaharında Charlie Chaplin, henüz yirmi bir yaşında, Amerika turnesi için İngiltere’den yola çıktığında, “Stan Laurel sığır taşınan yük gemilerinden azıcık fazlası olan bir gemiyle okyanusu aştıklarını, özellikle de karayı ilk gördükleri anı hatırlıyordu. ‘Hepimiz güvertedeydik,’ diye yazmıştı, ‘sisin içindeki karaya doğru bakıyorduk. Birdenbire Charlie tırabzana doğru koştu, şapkasını çıkarıp savurdu ve şöyle bağırdı: ‘Amerika, seni fethetmeye geliyorum! Her erkek, her kadın ve her çocuk benim ismimi haykıracak – Charles Spencer Chaplin!’”

Yukarıdaki satırları Peter Ackroyd’un Charlie Chaplin (Çev.: Ahmet Eliuz, Alfa, 2022) adlı biyografik yapıtından aktardım. Anlatan kim? Ünlü Laurel ve Hardy ikilisinin, kendisi de bu gemiyle Amerika’ya ayak basan, sonradan ünlenecek Stan Laurel’ı.

Yazar Ackroyd, yapıtında, Laurel’ın bu anısından sonra şu yargıyı paylaşıyor bizimle: “Bu olay, Chaplin’in sıra dışı azminin ve kendine güveninin bir örneğini oluşturuyor.” (55, 56)

“Deha” kavramı üzerinden konuya değgin pek çok veri getirilip düşünce öne sürülebilir kuşkusuz, ancak bunu ortaya koyan temel özelliklerden birinin “kendine güven”, “kararlılık” olduğu da pekâlâ öne sürülebilir bu arada.

İnsan varlığı, canlılar âleminin bütünü içinde nasıl âdeta mucize olarak kendini gösteriyorsa deha da insanlar arasında bunun küçük bir göstereni bağlamında alınabilir. Ancak bunun mucizevi bir kromozom dizilişine, genetik aktarılışa bağlı olmadığı da apaçık ortada.

Diyeceğim, şapkasını çıkarıp elini sallayan herkes bunu ya da buna benzer sözleri söyleyebilir elbette, kendi adını bütün dünyanın bir gün duyacağını ilan edebilir rahatlıkla, ancak bu söz söylendiği yerde kalır, havaya savrulur, sonra da uçup gider. Öyleyse dehanın göstergesi anlamında bu sözler, Ackroyd’un vurgusuyla birlikte alındığında anlam taşıyacaktır, sonuçta söz konusu dehanın, geçmişine bakıp ondaki kararlılığın, özgüvenin, bunların tartışılmaz biçimde yaslandığı emeğin, disiplinin ipuçlarını ortaya dökmek zorunlu.

Sözgelimi “Geldikleri gibi giderler,” sözünü herkes söyleyebilir, ama herhangi birinin ölümcül bir kararlılıkla, doğrulamayla söyleyebilmesi için en azından bir Mustafa Kemal olmak gerektiği gerçeğini vurgulamaya benzer biçimde.

Shakespeare de, Nâzım Hikmet de böyle. Hiçbir faninin, yerleştikleri yıldızlar katından bu insanları aşağıya çekmeye gücü yetmez, yetmeyecektir.

Ancak görüyoruz ki deha, salt bir an değil, doğumdan ölüme, geçmişten geleceğe bütün süreci dile getiren bir somut kavrayışın simgesi.

Ackroyd’dan bir iki satır daha aktarayım:

“Genç Chaplin, cefa ve belirsizlik dolu bu dönemde bile tiyatro hevesinin peşini bırakmadı.” (36)

Chaplin, çocuk yaşlarda başladığı sunumlar, gösteriler üzerine, “dönemin müzikhol gazetelerinde şöyle tanımlanıyor: ‘Bir sanatçının hayatta başarılı olabilmesi için en gerekli şey özgünlük. Peki özgünlük ne demek? Özgünlük, büyük bir ölçüye kadar, kişilikten ibaret.’ Chaplin de kendisine has kişiliğiyle bir sanat icra edecekti.” (27, 28)

Kolay bir hayat olmadı onunki. “Bir kandilcide getir götür işlerine baktı. …bir doktorun yardımcısı oldu, muayenehanede resepsiyon görevlisi olarak çalıştı. Kayıtlarda bir zamanlar komi olduğu da yazıyor… Daha sonra sırasıyla tezgâhtarlık, berber çıraklığı, kırtasiye malzemeleri satan bir şirkette baskı yardımcılığı, camcı çıraklığı ve …istasyonda gazete satıcılığı yaptı. Dans dersleri verdi. Hatta ve hatta …sokak pazarında eski kıyafetler bile sattı.” (31)

Yaşadığı nice sıkıntının, geçim güçlüğünün, hayatta kalabilme çabasının yanında “Chaplin’in iyi şans”ları da olmuştu elbette, ancak ne iş tutarsa tutsun, sanattan bir an olsun vazgeçmemiş, bütün yaşamında bir yandan öğrendiklerini geliştirerek sürdürmeyi, ulaştığı bu yeni birikime dayalı sıçramalara geçmeyi kendisine ilke edinmeyi bilmişti.

“Bu esasında Chaplin’in iradesinin gücüydü.” (29)

Sanatçının bir deha olarak portresini ortaya koyarken, zaman olur, bu kadar söz bile yeterli gelmez mi size?

Sonuçta Peter Ackroyd’un Charlie Chaplin adlı yaşamöyküsel kitabı, bu yanıyla sanatçının deha olarak portresini ortaya koyduğu da kestirilebilecek, üzerinde ayrıca durulması gereken önemli bir yapıt.