SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; SÜRÜ EDEBİYATI; KALMAK MI ÇIKMAK MI..;

SÜRÜ EDEBİYATI; KALMAK MI ÇIKMAK MI?..

M.Sadık Aslankara
(8.10.2020 YAZISIDIR.)

Sanatçı, çağının yönlendirmesi kadar esinlemesi doğrultusunda da verimlemede sürü güdüsü yansıtır ister istemez. En azından başlangıçtaki sanatsal tutumu bakımından, yani yaptığı işin gereği olarak buna katılımı işin gereğidir bir bakıma. Çünkü sanatçı da en azından adaylık konumunda, sürüde yer almak, sürü tarafından kabullenilmek, kendini bunun yansıtıcısı olarak kanıtlamak zorundadır, sürüye katılışı da bunu ele verir kuşkusuz.

Sorun, zaten başlangıçta sürüye katılmış olmak değil, sürüde kendini gösterme sürecini tamamladıktan sonra hâlâ sürüde durmak, kımıldamadan, değişmeden, eylemsiz, dönüşümsüz kalmaktır, hiçbir tedirginlik duymadan, buna dönük gereksinimine bakmadan sürüdeki varlığını korumaktır sonuçta.

Büyük ya da küçükbaş hayvanlar sürüler halinde güdülürken, bu sürüler birbirinden ayrılabilsin diye, sürü sahipleri her hayvanı, kendilerinin belirlediği simgelerle işaretler sürüye katarken.

İster şair-yazar olun, isterse sinemacı-tiyatrocu, oyuncu, ressam, müzisyen sürüye katılabilmek için didinirsiniz işin başında. Çünkü sürüde yer alabilmek size şair-yazar, sinemacı-tiyatrocu, oyuncu, ressam, müzisyen vb. farklı sanat dallarına dönük üyeliğiniz için “olmak” değil ama “görünmek” hakkı sağlar. Sürüye girmeye, ona katılmaya hak kazandığınızı bu yolla başarır, kanıtlarsınız. Bu da başarıdır elbette.

“Sürü aidiyeti” kazanmış olmak, bunu kişinin kendisi üzerinden yansıtabilmesi anlamına gelir. Size başlangıçta, ilk aşamada “sanatçı” niteliği kazandıracak olan budur.

Hangi türde, biçimde olursa olsun, sanat yapıtı bir dil-anlatıma, sonra biçeme, kurguya yaslanır. Dil, edebiyatta sözcük ama örneğin sinemada kare, tiyatroda eylemlilik temelinde yapılandırılır. Demek ki türlerin her biri, kaçınılmaz biçimde kendine özgü dil-mantık yapısına dayalı kurulacaktır. Buna göre müziğin, resmin olduğu kadar yontunun, dansın da bir dili-mantığı, biçemi, kurgusu olacak anlamına gelir bu.

Söz konusu aidiyeti kazanmak, bunların hakkını vermek, sanatçı ya da aday hangi türle ilgileniyorsa, bu türün tüm gereksinirliklerini karşılaması demektir aynı zamanda. Bu başarılmadan kişi, doğal ki, yukarıda sıraladığımız sürü aidiyetini de yansıtamaz elbette.

Bu işin ilk aşaması, sayılabilir.

Sonrasında sıra, bu sürüden kopmaya, tek başına dağlara çıkmaya, hatta dağlardan bir adımla gökyüzüne sıçrayıvermeye gelir.

O halde ilk aşamanın uyum, öykünme ama yapılan işi öğrenme, bunu eksiksiz yapma aşaması demektir. Alana, türe katılan aday, dil-anlatım, biçem, kurgu açısından öğrenmesi gerekenlerin tümünü eksiksiz öğrenecektir.

Özetle buna “uyma” evresi de diyebiliriz; sürüye uyma, bunu kişinin kendisi üzerinden birebir yansıtması evresi. Buna kısaca sürüye sıkı sıkı sarılma, sürüyü yansıtma, sürüyle özdeşleyim kurma diyelim.

İkinci evre bunun tam zıddıdır; buna da özetle “bozma” evresi adı verilebilir. Bu kez sürüden kopulacak, sürüde öğrenilen her ne varsa ters yüz edilecektir. Dil-anlatım, biçem, kurgu, sürüyle uyuşmayacak yerlere götürülecek, taşınılan yolun izi tozu silinip “tek”liğin sığınağına yerleşilecektir.

Burası dağların başıdır,  sürüden kopulan yol ayrımıdır bu; hatta tek başına sürü konumu yansıtmaktır.

Sonrası dağların başından dumanlı-bulutlu bir gökyüzüne sızıp yıldızlar arasına karışmak olsa gerek.

Bunu, ancak öğrenerek yapabilirsiniz.

Öyleyse işin başına dönüp, önce sürüye katılmaya bakın. Sürüden erkence ayrılmak yaramaz, o zaman yiter gidersiniz. Ama sanatsal açıdan soylu biçimde yitip gitmeye, kendi sığınağınıza çekilmeye aday olabilmek için sürünün bütün niteliklerini içselleştirin hele, sonra zaten terk edip dağlara çekileceksiniz, burası kesin.

İşte o zaman kimseler kapamaz sizi.