SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; TİYATRO, BİR DÜŞÜNÜM BİÇİMİDİR…

TİYATRO, BİR DÜŞÜNÜM BİÇİMİDİR…

M.Sadık Aslankara
(17.3.2022 YAZISIDIR.)

“Tiyatro, bir düşünüm biçimidir,” derken bunu, dünya tiyatrosu içinde kapladığı yerden kalkarak varlığını koymuş olan bir “düşünce tiyatrosu” kavrayışına özgü yaklaşım biçimi ya da buna yönelik herhangi köşe bağlamında almadığımı vurgulamak isterim söze girerken.

Tiyatro sanatının doğasından gelen, bizatihi içinde taşıdığı kestirilebilecek “düşünüm” olgusunu kastediyorum çünkü ben bununla. Ne ki asıl maksadım tiyatronun, seyircide kapı araladığı, onları bir biçimde etkileyip belirli hedef doğrultusunda yönlendirdiği düşünce temrini veya aşamaları da değil, tekil bireyde doğrudan yarattığı ve insandaki iç dinamiğe ilk ivmeyi kazandıran “çıkış” gücü olduğunu, bunun üzerinde durmaya çalıştığımı söyleyeyim daha çok.

Tiyatronun bu gücü, kuşkusuz onu var eden “diyalog”a dayalı yapısından kaynaklanıyor. Bu nedenle sanki tükenmez kaynakmış gibi duran bu sonuç, tiyatro sanatına kolayca yakıştırılabilecek bir durum aynı zamanda. Ancak bu da değil söylemek istediğim.

Yazardan sahneye koyucuya, oyuncuya, teknik görevlilere, seyirciye dek uzayıp genişleyen halkada her kesimden insanda doğurtulan yaklaşıma, her grubun içinde sürdürülen sanatsal kavrayışa dek bu kişilerin tümünü etkileyen enerji türbinine dikkat etmek gerekiyor. Tiyatronun da bu oranda güçlü düşünüm halinde kendini somutlayıp gerçekleştirmesi, sonuçta böylelikle dönüşüme ön ayak olması yok mu, üzerinde asıl durulması gereken yan bu, bana göre.

Üstelik bu düşünümün, kişinin kendisi için, kendisine özel bir dönüşüm kaynağı olduğu da su götürmez. Sonuçta birey kendi öznel zenginliğinin, çeşitliliğinin kaynağına da ulaşmış olur ki, kaynak rolü üstlenen bu zengin veri dağarı tiyatronun içindeki veya dışındaki her insan için bir yaratıcı kaynağa dönüşecektir kaçınılmaz biçimde belirli süreç sonunda.

Tiyatro sanatının, bu düşünüm gücünü, tiyatro için kaleme alınmış metinden aldığı düşünülmemeli salt. Evet, ondan hiç mi hiç güç almaz değil, ancak tiyatro sanatının ana gücü, sahneden, sahnedeki büyüden kaynaklanır daha çok. Bu çerçevede tiyatro sanatının söz konusu potansiyeli, bitmez tükenmez güç kaynağıdır onun.

Kısa sürede ve bir anda bireyi etkileyip ondaki düşünce dinamosunu çalışır konuma getirmesi, sahnenin sürekli istim halinde hazır bulunması, kişinin, gezgin düşünür haline gelip giderek mekanik düşünürlük kazanması, tiyatronun hep düşünüm biçimi olarak önümüze geliyor.

Tiyatro, düşünüm yetisini bağrına yayılmış diyaloglardan, bunlardaki çatışkılarla çelişkilerden, her söyleşimin tez-antitez-sentez omurgası üzerine oturmuş olmasından alıyor.

Sonuçta bizi, kuramsal bir eylemliliğin önüne getirip bırakmış oluyor tiyatro, böylelikle gitgide daha da büyüyor elbette.

Tiyatronun büyüsü, işte böyle böyle kuşatıyor insanı.

Kuşatmayı da sürdürecek hiç kuşkusuz.