SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Yarına Ne Kalacak; Hikâye mi Öykü mü?

M.Sadık Aslankara (5.10.2017 yazısıdır.)

Bütün sanat türleri için geçerli bir olgudan öykü sanatına değinilirken de söz edilebilir: “derin bellek”. Öykünün bütün zamanlarına dönük genel geçerlik temelinde belleklere kazınarak neredeyse ortak öykü kalıtına dönüşmüş, âdeta genetik temelde aktarılan verimler için kullanılabilir herhalde böyle bir kavram.

Bir anlatıdaki baskın özelliğin anlatımcı ya da anlamlandırıcı yanlarına aldırmaksızın ilk ağızda dikkat edilmesi gereken niteliğin bu olduğu düşünülebilir o halde.

Bu açıdan Binbir Gece Masalları da Dede Korkut hikâyeleriyle Decameron anlatıları da öykü sanatının derin belleğine kazılı verim örnekleri olarak alınabilir kanımca. Buna göre atomsal değer yüklediğimiz, türün belirleyicisi konumundaki “öykü” terimi içerisine günümüzde bu başlığa pek yakıştırılamayan verim örnekleri de alınabilir.

Hadi Binbir Gece Masallarını bir yana bırakalım, peki Dede Korkut’u ne yapacağız? Bu anlatıların günümüzde ilgiyle izlendiği, bunların biçeminden, dilinden, karakterlerinden yararlanıldığı, kimi söyleyişlerin deyime dönüp atasözü haline geldiği, sözgelimi Deli Dumrul’un ya da öteki örneklerin oyun karakteri olarak sahnelerimizde ilgiyle izlendiği, filmlere, çizgi romanlara konu edildiği görmezden gelinebilir mi? Sonra Ömer Seyfettin…

Şöylesi bir gerçeğe çıkarıyor bu durum bizi: Geçmişten bugüne neler, hangi nitelikleri, özellikleriyle kaldıysa, bugünden yarına kalacakların belirleyicisi de egemen biçimiyle bu değerler olacaktır, böylesi bir genellemeye gidilebilir.

Buna göre Homeros, Yunus Emre, Shakespeare, Kafka bilemediğimiz hangi ölçütlerle nasıl kaldıysa dünden bugüne, bugünden yarına kalacaklar da kuşkusuz aynı belirleyici ölçütlerle değerlendirilecek, böylece bu işleyiş hep sürecektir, buna şaşılabilir mi?

O halde gelin yeniden soralım birbirimize, kendimize: Yarına ne kalacak?

Bu önemli soru, bir başka soruyla daha yüzleştiriyor bizi. Öyle ya, bilimsel, dinsel, sanatsal, felsefi vb bilgiler farklı kökenleri imlemiyor mu? Bu doğrultuda öne çekilecek tür için, sanatsal bilgi tabanına dayalı estetik temelde ne, nasıl üretilmeli ki, dönem anlayışı çerçevesinde söz konusu türü yansılayan verimler olarak alınabilsin.

Geleneksel anlatımcı hikâye de öykü de kendi başınalıklarıyla bu nitelikleri taşıdığına göre, “Yarına ne kalacak?” sorusuna yanıt arıyorsak eğer, bu ön kabulü de dikkate alacağız demektir.

Bu hesapla yarına hikâye de kalabilir, öykü de! Yeter ki bunlar zaman içersinde arkadan gelen kuşaklarca birbirine aktarılabilmiş, bir sanatsal kalıt haline getirilebilmiş, kuşakların ortak değerine dönüştürülmüş olsun, bu buluşma yetecek görünüyor.

İşte “derin bellek” burada çıkıyor ortaya. Böyle bir derin belleğe yerleşmeyen, orada kalıcı çizgiler oluşturmayan bir anlatı, ister hikâye isterse öykü olsun, yarına kalabilir mi?

Yanıltıcı yönlendirmeler de olsa zamana dağılmış halde derin bellekte kalıcı iz bırakmadan geçen herhangi anlatıyı kim, ne kurtarabilir? Bunun tersi de var: Dilde ortaya çıkan eskiliğine, uyumsuzluğuna, sanatsal bilgide görülen değişimlerin de etkisiyle, yıllar içinde birbiri üzerine birikerek yığılıma dönüşmüş, sonuçta hikâye ya da öykü değilmiş gibi kuşkuya kapıldığımız, tuhaf denebilecek duygularla karşıladığımız yapıt da olsa bu, derin bellekte kalıcı iz bırakıyorsa eğer, yarına da taşınacak demektir.

Öyleyse bizim bugünden anlatımcı hikâyeye de anlamlandırıcı öyküye de daha nesnel, tarafsız gözle bakmamız zorunlu. Günümüz sanatsal bilgisi, bizi şiire yakın olmayan, anlamlandırmaya dayanmaya, imgesel öyküleme dışındaki verimin günümüz öykücülüğünü yansıtamayacağı yargısına taşıyabilir, ne ki bu vargının yine de yanıltıcılık payı taşıyacağını unutmamak gerekiyor.

Ama bir Çehov öyküsünün, Sait Faik öyküsünün neden kendilerinden sonra kalmayı sürdürdüğü üzerinde de uzun uzadıya düşünmek zorunlu kanımca.

Nedir onlardan yarına, yani bugüne kalmışlığın gizi, büyüsü?

Bugünden yarına kalacakların gizi, büyüsü ne olacaktır peki?

Soru öylece duruyor bütün iştahıyla: Yarına hangimiz kalacak?