SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Yazarlık Kaygısı ve Kitap Yayımlama Sanatı…

Yazarlık Kaygısı ve Kitap Yayımlama Sanatı…
M.Sadık Aslankara
(17.5.2018 YAZISIDIR.)

Yazarların, yazar adaylarının, öykülerini bir araya getirdiği noktalara, yani öykülerin buluşma yerlerine “öykü toplama merkezi” adı verilebilir bana göre.

“Öykü toplama merkezi” derken nereleri kastediyorum? Nelerdir, nereleridir buralar?

En başta öykü yayımlayan yazın dergileri elbette. Hele “öykü” adını kendi varlıklarına eklemiş, bu adı düpedüz taşıyan NotosÖykü, Öykü Gazetesi vb. yayınlar, büyük birer öykü cazibe merkezi değil de ne? Ayrıca öykü atölyesi de yürütülüyorsa bu dergilerde, çekim alabildiğine yoğunlaşıyor o zaman. Sonra fanzinler vb. var.

Bir de özellikle öyküye yoğunlaşmış, ama sanatın kendisine yönelmekten çok ürün/öykü yayımlamayı kendisine iş edinmiş, bu yüzden amacı zaten salt bunu yayımlayıp paylaşmak olan, katılımcı rağbetini de arkasına almış internet siteleri var…

Buralara akan, hep akan, sürekli akan öyküleri getirin şimdi gözünüzün önüne bir an. Evet evet, her bir gün içinde yüzlerce öykü… Buna her gün yeni imzaların katılımıyla yenilerinin de eklendiğini düşünün bu arada.

İnsanı şaşkınlığa uğratacak bir öykü toplamının otaya çıktığı, bunların tamamına yakınının doğar doğmaz birer “öykü cenini” olarak öykü mezarlığını boyladığı kestirilebilir kuşkusuz bu arada.

Aynı yazardan farklı örnekler de olsa, kaleme alınmış öyküler toplamının, yazar adaylarınca dosyalara dönüştürüleceği, süreç içinde adayların büyük bölümünün ellerinde bayrak gibi tutacağı birer dosyanın oluşacağı açık.

Şimdi varın bir de elinde dosya, her gün yollara düşen, dergi dergi, yayınevi yayınevi, editör editör dolaşmaya koyulan yazar adaylarını düşünün. Her gün yüzlerce eposta yoluyla uzayda yoğun bir “öykü trafiği”nin yaşandığını, kimileyin dosyaların kopya merkezlerinde çoğaltıldığını, zımbalatılıp ciltletildiğini, bir koşu kargo kuruluşlarında soluk alındığını…

Özetle diyebiliriz ki Türkçe, gerek nicel gerekse nitel açıdan öykünün bu yoğun, karmaşık, ayrıksı verim dağarını artık bütün bütüne karşılayabilen bir yapı olarak karadan havaya, denizden uzaya “öykü dili” bağlamında her ne varsa bundaki yoğun trafiğe karşın bir ana taşıyıcısı olarak ciddi damar oluşturuyor.

Burada yazar ya da yazar adayı için amacın, verim olgusunun veya ürünün/ürünlerin başkalarıyla paylaşılması olduğu açık. Bu eylem başarılmalı ki, yazar ya da aday, başkalarının kendisine vereceği tanıklık, onay, katılım sonucu “yazarlık kaygısı”ndan arınabilsin, kendisini artık bir yazar olarak kabul edebileceğini kendisine kanıtlasın.

Öyle ya, yazar için bu kavganın, kaygı çatışmasının âdeta ölüm-kalım kavgasına dönüşmesindeki ana etken de bu değil mi?

Kaldı ki yazar, tek öykü de olsa, yine bu bağlamda ele almıyor mu bunu, bu amaçla paylaşmıyor mu? Dosya da fark etmeyecek demektir o halde.

Yani aslolan paylaşmak, sonrasında onaylanmak! Kitabın da yazınsal kaygıyı değil yazarlık kaygısını gidermek amacıyla, buna hizmet etmesi için öngörüldüğü, bu yüzden yazarın, ilk kitabıyla ilgili neredeyse akla durgunluk verecek mücadele gücüyle sıkı yayımlama çabasına girdiği kestirilebilir.

Hızlandırılmış çizgi film gibi de gözünüzün önüne getirebilirsiniz yazar adayının ilk kitabı için giriştiği çabalarla koşuşturmaları. Kapıdan kovulsa bacadan girmeye niyetlenmesini, bir görüşmeye girmeden ötekilerle de bağ kurmaya geçmesini, birinden çıkıp ötekine koşmasını, öteki yazar adaylarının da bunu tekrarlayan, giderek bir dişli aracılığıyla aynı harekete katılarak bir kitap yayımlama savaşımı verdiğini.

Peki, ne olmalı? Sağduyulu, soğukkanlı bir yaklaşımla ne yapabilir dersiniz yazar adayı?

Düşünelim; yazar adayı için hedef ilk kitabını yayımlamak değil mi? Diyelim yayınevlerinden hep geri dönmüş dosyası, ama buna güveni tam, ille yayımlamak istiyor dosyayı. Bunu kâr amacıyla yayımlamaya hazır pek çok yayınevi var kuşkusuz, biliyoruz. Nitekim her yazar adayı, sonuçta bir yayınevi bulabiliyor kendisine, kaldı ki bu bağlamda kurulmuş, işi ticarete dökmüş yayınevleri zaten gün günden artarak işlerini sürdürüyor. Bu arzusunu gerçekleştirebilir o halde kişi. Tabii, eğer bunu karşılayacak parası varsa.

Peki güvendiği dosyayı “kitap nesnesi”ne dönüştürmeyi niye kendisi üstlenmiyor yazar? Niye böyle bir kararlılık yansıtmıyor? Nedir onu alıkoyan neden ya da nedenler?

Dosyanın herhangi yayınevi etiketiyle yayımlanışının yazar olarak onaylanışını kolaylaştıracağını mı umuyor? Oysa kendisi, güvendiği dosyasını kendi masasında hazırlayıp yayımlayabilir ve düzeyli bir “kitap nesnesi” örneği verebilir. Bu tutumuyla dikkat çekeceği gibi saygı da uyandırabilir. Eğer dosya, güvendiği biçimde karşılığını bulursa eğer, yazın kamuoyunca bir anda onaylanır, yıllardır yaşadığı “yazarlık kaygısı”ndan da bir anda sıyrılabilir.

Olmayacak şey değil bu.

Mehmet Günsür’ün ilk öykülerini, kendi yayını olarak bu tür bir tutuma dayalı, dostlarıyla paylaştığı, bütün yazın kamuoyundan bırakın onayı, beğeni kazanıp hayranlık uyandırdığı biliniyor.

Son olarak Faruk Duman’ın da “Çıvgın” adlı öyküsünü tek başına kendi yayını olarak hazırlayıp dostlarıyla paylaştığını söyleyeyim.

Farklı bir açıya dayalı olarak da düşünmek gerekmez mi konuyu?

O halde başarılı bir kitap nesnesi ortaya koyabilmek için tez elden kitap yayımlama sanatını da öğrenmeniz gerekiyor demektir.